Hüseyin Hanol İle Sanat Üzerine Bir Söyleşi

Adıyaman’da doğup büyüdükten sonra sanat camiasına uzun yıllar emek veren Hüseyin Hanol, gazetemiz yazarlarından Mehmet Emin Danış’ın sorularını yanıtladı. Bilinmeyen bütün yönlerini gazetemiz okuyucularıyla paylaşan Hüseyin Hanol, sanat adına önemli mesajlar verdi.

KÜLTÜR - SANAT - 22-01-2023 00:52 464 kez okundu.

Hüseyin Hanol İle Sanat Üzerine Bir Söyleşi

İlimizde yapılan sanat çalışmaları hakkında düşüncelerini gazetemiz okuyucularına aktaran Hüseyin Hanol, geçmişten günümüze bir analiz yaptı.

Ve işte röportajın detayları.

Öncelikli olarak okuyucularımız sizi tanıyabilir mi?

1954 yılında Adıyaman’da doğdum. Küçük yaşta, okul sonrası “Bir meslek edinelim” dedik. Önce terzi olmaya çalıştım. Terzilik mesleğini öğrenerek bir işyeri açtım. Bu arada Türk halk müziğine karşı müthiş bir ilgim vardı. Türk halk müziğini çok seviyordum. Ailemin de müziğe ilgisi vardı. Aile büyüklerinden gelen ve genlerime işleyen saz çalma isteğim çocuk yaştan itibaren vardı. Ancak ailemin bir tarafı müziği seviyordu. Diğer bir tarafı ise müziği hiç kabul etmiyordu. Mesela bir amcam bana karşı çıkarak; ‘Saz-maz çalma’ diyordu. Bağlamayı babam çalardı, bir curası vardı. Onun saz çalışından etkilendirdim.

Geçmiş yıllarda kimlerle sosyal faaliyetleriniz oldu?

Babamın enstrüman çalmasından sonra beni en fazla etkileyen Aşık Mahzuni Şerif’tir. Ayrıca ülkemizde çok büyük ozanlarımız var. Aşık Veysel’den de çok etkilendim. Muhlis Akarsu’yu dinledikçe çok etkileniyordum. Ayrıca yöremizin aşıklardan çok etkilendim. Daha sonrasında saz çalmaya karar verdim. Sazım sürekli yanımdaydı, çalardım, yavaş yavaş söylemeye çalışırdım. Ondan sonra Adıyaman Halk Eğitimi Müdürlüğü’nde matbaacı Hüsnü Vural abimiz vardı. O da müziğe karşı hevesliydi “Bir koro kuralım” dedik. Aşık Turabi Ateş, aslen Tuncelilidir ama Adıyaman’daydı. Tapu Kadastro Müdürlüğü’nde çalışıyordu. Her hafta sonu Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü’nde hem koro halinde çalışırdık hem de konserler verirdik. O yıllarda hafta sonunda herkes konserlerimize ailece gelirdi. Cezaevinde de konserler verirdik. O yıllarda çalışmalarımızı basın çok yazdı, bizim rahmetli Fadıl Binzet vardı. O Hürriyet Gazetesi’nin muhabiriydi, bizi sürekli basın yoluyla haberlere konu eder, motive ederdi. Tabi bu çalışmaları biz yaparken gençlik de heveslendi, benzer sosyal aktiviteler o yıllarda çoğaldı. Daha sonra kamuda çalışmaya başladım. İlk olarak Tapu Kadastro Müdürlüğü’nde işe başladım, sonra Tekel İşletme Müdürlüğü’ne geçtim. Emekli oluncaya kadar böyle devam etti. Ama ben bu müzik olayını hiçbir zaman bırakmadım. Kamuya geçince iş yerimi kalfalara bıraktıktan sonra kendime “Türkü Saz Evi” diye bir yer açtım. Tabi o zamanlar kartuş kasetler ve plaklar vardı. O zaman kamyon kamyon kaset gelirdi, satardık, yetiştiremezdik. Talep çoktu.

En çok hangi sanatçılardan etkilendiniz?

O yıllarda Ahmet Kaya, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Aşık Daimi, Aşık Mahzuni Şerif, Nesimi, Gülabi gibi dev sanatçılar vardı. Bunların hepsinin kasetlerini sattık, aynı zamanda da bu sanatçılarımızdan feyz aldık. “Özlem Çay Bahçesi” diye bir yerimiz vardı. Erkek Sanat Okulu’nun karşısında olan bu işyerimde müzikal programlar yapardık, ses yarışmaları düzenlerdik, sürekli bir müzik çalışması yapardık. Bir de şimdiki Askerlik Şubesi’nin olduğu yerde, “Altın Park” denilen yerin işletmesi de bendeydi. Hüseyin Kahraman ile birlikte bu işyerini işlettik. Oğulları Ahmet ve Ramazan vardı. Ahmet şimdi İstanbul’da yaşıyor. Zara oraya gelip sahneye çıkardı. Çocukluk döneminde adı “Neşecik’ti” Mustafa Yavuz, Mahmut Özçiftçi oraya gelirdi. Cahit Çiftçi, Kahtalı Mıçı, Kahtalı Hamido, Aziz Çelik, Ramazan Siner, rahmetli Hasan Duymaz oraya gelip sahne alırlardı. Abdurrahman Filik bestekardı, besteleriyle bize destek olurdu. Onun bestelerini genelde Mustafa Yavuz seslendirirdi. Abdurrahman Filik iyi bir bestekardı, kendisi sinemayı bıraktıktan sonra uzun süre benim stüdyoyu çalıştırdı. Daha sonra Mehmet İmir uzun süre stüdyomuza emek verdi. Mehmet İmir’in güzelliklerini anlatmakla bitiremem, öyle bir can kardeşimdir. O zamanlar konserler olurdu. Musa Eroğlu’nu, rahmetlik Kıvırcık Ali’yi Adıyaman’a getirdik.

Geçmiş yıllardaki sosyal etkinliklerle şimdikileri karşılaştırır mısınız?

O zamanlar müziğe karşı ilgi vardı. Ama o zamanlarda gençlerin müziğe yönelmesiyle ilgili ailelerde korku vardı. Yani saz veya enstrüman çalmak ayıplanıyordu. Onun için herkes müzikle ilgili bir çalışmasını gerçekleştiremiyordu. Bahsettiğim yıllarda çok sayıda sesi çok güzel olan insanlar vardı. Ama onlar ailelerinin baskısından dolayı müzikle ilgilenemiyorlardı. Mesela ben müzikten çok etkileniyordum. Fakat saz çalmaya çekiniyordum. Çünkü o tarihlerde müzikle uğraşanları ayıplıyorlardı. “Bunlar ne yapıyorlar?” diyorlardı. Biz bu kabuğu yırttık, eleştirileri dinlemedik. Valimiz Utku Acun daima Cumhuriyet gecelerine bizi çağırırdı, çeşitli programlarda çalardık, program yapardık. Her Cumhuriyet Bayramı’na giderdik. Özellikle o günlerde özel ve milli günlerimizi çok önemserdik, seve seve görev alırdık. Yine Adıyaman günleri olurdu. Mesela “Hacı Bal, Hasan Güzelses” diye arkadaşlarımız vardı. Halit Yücel gibi isimler çok güzel seslerdi. Ali Milli, Hüseyin Ekinci, Haydar Ulaş, Ali Sizer gibi daha ismini hatırlayamadığım sanatçı arkadaşımız var. Bizim bir Avrupa turnemiz, kültür festivali olmuştu. O zaman İsviçre’ye gitmiştik. Birçok kültür festivaline davet edilirdik, giderdik.

Geçmişle günümüzü karşılaştırdığınızda bir kopuş mu, gerileme mi var. Yoksa gelişme, ilerleme mi var?

Bir kopuş kesinlikle var. Türk halk müziğinin olmadığı yerde inan ki; Atatürk’ün dediği gibi “Sanatsız bir milletin kolu-kanadı kesiktir” Sanatçılarımız, ozanlarımız halkın dertlerini, dileklerini, isteklerini söylerler. Müzik siyasete alet edilmemeli. Sanatçı fikrini, zikrini söylemeli. Sanatçı söylediği zaman siyasete mal ediliyor. Sanatı söylediğinde birileri kızıyor. Sanatçı söyleyecek, çünkü sanatçı halkın dildir. Sanatçı söylemezse halk konuşamaz. Düzenleri sanatçılar getirir; ağlayarak, yalvararak, sazının teline vurarak, sözüyle, sazıyla eserini dile getirmelidir.

Albüm ve beste çalışmalarınız var mı?

On üç tane eserim var. En çok bilinen eserim “Gönlüm’dür” Kendime özel bir kaset çalışmam var. Bu kasetimi kendime özel olarak arşiv yaptım. Çünkü benim türkülerim biraz dokunaklıdır. Geçmişte birçok firma yetkilisi, “Bize kaset yap” diye söylemişti. Ama ben bu firmalarla kaset yapmadım. Çünkü o tarihlerde bir kamu kuruluşunda çalışıyordum. İleride bir gün dile getirilir, söylenir. Arşivlemişim.

Türk halk müziğinin gelişimi konusunda yetkililere bir mesajınız var mı?

Yöneticilerin sanatçıların sorunlarına el atması, sanatçılarla ilgilenilmesi gerekir. Etkinlikler için bütçe ayırmaları gerekmektedir. Adıyaman’ın kendine has bir “Harfhane” grubu yok. Adıyaman’da rahmetli Ragıp Binzet’in güzel eserleri var. Mahmut Çetinkaya’nın, Abdurrahman Filik’in, Aziz Çelik’in eserleri var. Hüseyin Ekinci’nin kendine has Türkçe ve Kürtçe eserleri var, ama duyulmuyor. Yurt dışına konserler için gittim. Ancak dikkat çekecek konserlerimizi Avrupa’da veremedik. Belediye Başkanımız Süleyman Kılınç öncülüğünde daha yeni yeni etkinlikler başlıyor. Bizleri bu etkinliklere davet ettiler, konserler verdik. Uzun bir aradan sonra etkinlikler yeni yeni başlıyor. İnşallah devamı da gelir.”

Sanatçılar Türk halk müziğinin gelecek nesillere ulaşması için öğrencilerini yetiştirirler. Sizin de öğrencileriniz var mı?

Tabii ki; öğrencilerim var.  Birçok gencimiz bizden faydalandı, müziği öğrendiler. Ondan sonra TRT’ye giden öğrencilerimiz oldu. Birçok gencimiz müzik bölümüne gitti, öğretmen oldu. Bunlar mirasımdır. Onlar gelip elimizi öptüğünde dünyalar bizim oluyor.

 Okuyucularımıza son olarak neler söylemek istersiniz?

Son sözüm şu olsun; karamsarlığa gerek yok, müzikal faaliyetler devam etsin. Türküler Anadolu’nun özüdür, herkes dört elle sarılsın. Bu türküler cumhuriyetin kendisidir, herkes bunu böyle bilsin.

Röportaj: Mehmet Emin Danış

Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
TGC Basın Müzesi Gazeteci Kitapları Sergisi Açtı

TGC Basın Müzesi Gazeteci Kitapları Sergisi Açtı

03-04-2024 - KÜLTÜR - SANAT

"Enkaz 04:17" Depremin Romanı Okuyucularıyla Buluştu

30-03-2024 - KÜLTÜR - SANAT