Beyindeki Çöp Kutusu

M.Ali Öztürk

23-10-2022 17:09

İnsan hayatını kolaylaştırmak için yapılan icatların çoğu, doğada bulunan nesneler ve canlılar örnek alınarak icat edilmiştir. Bunlar içerisinde en önemlilerinden biri olan, özel hayatımızı ve özellikle iş hayatımızı kolaylaştıran bilgisayarlar insan beyni örnek alınarak icat edilmiştir. Yolda giderken yol kenarındaki levhaları, ağaç sayısını, binalardaki pencere sayısını biz farkına varmasak da kısa süreliğine hafızamıza alıp belli bir zaman geçtikten sonra o bilgileri unuturuz.

Bizim için hayati öneme haiz olan bilgileri her şeye rağmen unutmayız; çünkü o bilgileri uzun süreli belleğimize atmış olup gerektiğinde kullanırız. Şöyle biraz bilgisayarı incelersek bu özelliklerin bilgisayara aktarıldığını rahatlıkla görebiliriz. İnsan beyni örnek alınarak bilgisayara aktarılan özelliklerden bir tanesi de bilgisayardaki geri dönüşüm kutusudur. Bilgisayar kullanırken artık işimize yaramayan bilgileri geri dönüşüm kutusuna göndeririz. Hatta o bilgiyi hiç kullanmayacaksak geri dönüşüm kutusundan da sileriz ki bilgisayarın hafızasında yer tutmasın, başka bilgileri kaydetmek istediğimizde yerimiz olsun.

Bilgisayardaki bu özelliği çok güzel şekilde kullansak da günlük hayatımız devam ederken bizim kafamızı meşgul eden, hatırladığımızda bize acı veren olayları en ince ayrıntısına kadar hatırlarız. Bu düşünceleri beynimizden silip atmadığımız gibi kendimizle gurur duyarız. O dereceye vardırırız ki her sohbet ortamında başımızdan geçen olumsuz olayları, sürtüşmeleri, başkaları hakkındaki olumsuz fikirlerimizi anlatıp dururuz. Ve bunu da “Ben öyle zekiyim ki bunların hepsini hatırlıyorum!” diye övünerek kendimizi göklere çıkarırız.

Şöyle bir örnek vermek gerekirse; gözlerden ırak bir kasabaya ataması yapılan, pozitif düşünceyi kendisine hayat felsefesi yapan idealist bir öğretmen, öğrencilerini ve onların ailelerini tanımaya çalışır. Bir de bakar ki öğrenciler kendi başlarından geçen olumsuz olayları, kendi aralarındaki sürtüşmeleri her teneffüse çıktıklarında birbirlerine anlatıp duruyorlar. Öğretmen, öğrencilerinden ertesi gün için iki kilogram soğanı poşete koyup ağzını bağlamadan çantalarına koymalarını ve bir hafta boyunca soğanları getirip götürmelerini ister.

Öğrenciler soğanları okula getirip götürürler, derken iki gün üç gün geçtikten sonra soğanlar küflenmeye, kokmaya başlar. Öğrenciler soğanın kokusundan rahatsız olur. Sınıf yavaş yavaş leş gibi kokmaya başlar. Öğrenciler öğretmenlerine yalvararak soğanların son derece rahatsızlık verdiğini, sınıfın artık girilemeyecek duruma geldiğini belirtirler. Öğretmen öğrencilerinden soğanlarını dökmelerini ister, onları soğan kokan sınıfta toplayıp sözlerine şöyle başlar:

“İnsanlar, hayat serüveni devam ederken birçok olumsuzlukla karşılaşır. Hayatın güzel tarafları olduğu gibi insanı yıpratan, üzen, bazen intiharın eşiğine getiren durumlar da olabilir ve birebir iletişim halinde olduğumuz insanlarla sorunlar yaşayabiliriz. Bu sorunları ve olumsuzlukları unutmadığımız takdirde, şu anda sınıftaki koku bizi ne kadar rahatsız ediyorsa o sorunları, olumsuzlukları unutmayıp her girdiğimiz ortamda dile getirirsek bize o kadar zarar vereceğine, yaşam kalitemizi ne kadar düşüreceğine kendiniz şahit oldunuz. Sizler de bundan sonra başınızdan geçen olumsuzlukları en kısa zamanda unutup yolunuza devam etmelisiniz.”

Öğrenciler o günden sonra kendi aralarındaki sorunları ve olumsuzlukları devre dışı bırakıp daha güzel günler geçirmeye başladılar. Bir ülkenin geleceği olan gençler bu şekilde davranarak ülkelerini diğer ülkeler karşısında boyun bükmeyen, kendi başına hareket eden bir devlet haline getirecektir. Çünkü olaylara takılan bir milletin ilerlemesi, büyüme kaydetmesi mümkün değildir.

Olayı başka örneklerle renklendirmek gerekirse bütün evlerin mutfaklarında çöp kutusu vardır ve bu çöp kutuları düzenli olarak dökülüyordur. Eğer dökülmezse çöpler taşar ve ev yaşanamayacak duruma gelir. Bunu herkes bilir; hatta “Yok, bizim evdeki çöpleri biriktirip satacağız!” diye gülümsüyorsunuzdur, fakat olayı şöyle değerlendirmek lazım; sıra kendimize geldiğinde bizde rahatsızlık oluşturan düşünceleri bir türlü unutmayız. Bu davranışın da ne kadar akılcı, ne kadar mantıklı olduğu tartışılır.

Bu durumda ilerideki yaşantımızı kaliteli, verimli, coşkulu bir şekilde geçirmek istiyorsak bizi rahatsız eden, üzen, hatırladığımızda kalbimizin burkulmasına yol açan düşünceleri bir daha hatırlamamak üzere silip atmalıyız. Aksi takdirde kafamızdaki düşünceleri biriktirerek mutsuz, kendisiyle ve çevresiyle barışık olmayan, bir yanardağ gibi içten içe yanan ve yandıkça yavaş yavaş kendini yiyip bitiren bir birey haline geliriz. “Bu duruma kimse düşmek istemez” diye düşünüyorum.

oz-mali@hotmail.com

 

DİĞER YAZILARI Bırakın Çocuklar Eğlensin 01-01-1970 03:00 Ülkenin Geleceği 01-01-1970 03:00 Bireyselliğin Olumsuzlukları 01-01-1970 03:00 Beyinlerin Elitliği 01-01-1970 03:00 Başarı Bedel İster 01-01-1970 03:00