Doğanın Kucağında

Aysel Kelekçi Özdemir

22-01-2023 01:15

 Evrenin gücü ve ihtişamı karşısında hayrete düşmemek elde değil. Bu mükemmel sanatın sahibinin gücü karşısında hücrelerimize varıncaya kadar silkinmeli ve kendimizi emrimize amade edilen doğanın bir ana şefkatiyle açılmış kollarına bırakmalıyız. Ruh ve mana ikliminde yaşayıp, yaşamadığımızın farkına varmamız için doğayla ve onunla bütünleşmiş canlılarla baş başa kendimize vakit ayıralım.

Örneğin, bir ağaç altına oturup çıplak ayaklarımızı toprakla buluştururken, zihin dünyamızı da aynı paralelde doğanın okşayıcı ahengi ile buluşturalım. Hatta nemli toprağın dimağları okşayan kokusunu ciğerlerimize çekip gökyüzünün maviliklerini seyrederken, adeta pamuk tarlasında yürüyormuşçasına gri beyaz bulutları da gezelim. Yemyeşil çimenlerin tenimizi ne kadar nazikçe okşadığını hissedelim ve uyanalım derin uykumuzdan.

Bedenimizi okşayan yağmurla, yüzümüze gülen çiçekle hatta gülü koruyan dikenle yakınlık kurmalıyız. Dokundukça o nazenin tenine doğanın, uyandırmalı bizi gaflet uykusundan. Dokundukça içimiz hayat ve neşe duygusuyla taşmalı ki; sevgiyle bakalım doğanın ihtişamına. “Doğa” deyip geçmeyin, insanı karşılıksız sever ve üstelik çok cömerttir. Yaratıcısından ilham almışçasına insana istediğini insan istemeden, hem de karşılıksız verir.

Onun içindir ki; insan ne zaman sıkılsa huzur bulmak için kendisini doğanın kucağına bırakmak ister. Çünkü hayatın yorgunluğunun, insan zihninde yaptığı tahribatlardan oluşan olumsuz düşünceler orada son bulur. Huzur ve sükûnet orada tecelli eder. Doğa ana kucağı gibidir, sıcak, huzurlu ve güven doludur. Anlatacak derdin olsa sessiz ve soluksuz dinler seni.

Aktığı yerlere hayat veren bir nehrin kenarında doğayı izlerken, bir çınar ağacının ihtişamını, sevimli bir kelebeğin uçuşunu, küme küme toplanmış, sanki emre amade, rahmet yağdırmaya hazır bulutları, adeta bir senfonik şarkı sunan kuşları ve doğayla bütünleşmiş bir hayatı görürsünüz. İnsanlık oluşum sürecinden itibaren, doğanın yaratıcı gücü karşısında çaresizliğini yenememiş, kendinden üstün olan güce tapınmak zorunda kalmıştır.

Tarihsel oluşum içerisinde doğa, üretici güç olmuş, yaşamın dinamiklerini üretmiştir. İnsan toplulukları bazen güneşe, bazen şimşeğe, bazen aya ve yıldızlara boyun eğmiştir. Onun yaratıcı üstünlüğü karşısında tapınma içgüdüsünü harekete geçirmiştir. Doğa; üretici bir güç olduğu gibi, felaketleriyle de yıkıcı bir etkiye sahip olduğunu her zaman göstermiştir. İnsanlık, doğayı tahrip ederek yararlanmaya çalıştığı sürece yeni felaketler kaçınılmazdır.

Doğa, bize sunduğu onlarca besin kaynaklarıyla yaşamımıza katkı sunmaktadır. Çevre duyarlılığımızı yitirmeden doğanın güzelliklerini korumak insani bir sorumluluktur. Gelecek kuşaklara çevre bilincini yerleştirip onları doğanın korunması konusunda eğitmeli, aydınlatıcı bilgiler vermeliyiz. Yıldızlardan yakamoz sağıp, her imgesi sevda olan dostluklar kurmalıyız. Doğaya saygı, insana saygıdır. Gözünü para hırsı bürümüş sermayenin, atmosferi kirletmesine izin vermemek gerektiğini düşünmeliyiz. Ardımızdan bol oksijenli, temiz bir çevre, yaşanabilir bir hayat bırakmalıyız.

ayselozdemir063@gmail.com

 

 

DİĞER YAZILARI Yılın Beşinci Mevsimi 01-01-1970 03:00 Zihinsel Özgürlük 01-01-1970 03:00 Savaş, Göç ve Yoksulluk 01-01-1970 03:00 Modernizmin Kadın Sorunu 01-01-1970 03:00 Toplumun Mihenk Taşı Aile 01-01-1970 03:00