https://www.adiyamandahaber.com/files/uploads/user/07d832b156de608a6cbc98197ff070cf-0cff8097508f1cb87eaf.jpg
Mehmet Akar

Şehirlerimiz

23-10-2022 17:10 854 kez okundu.

İnsanlar 12 bin yıldan beri toplu yaşama geçti. İnsanoğlu milyon yıl önce göçebe hayat yaşadı. Devamlı avının peşinden koştu. Nerede yiyecek bir şey bulduysa, barınacak bir barınak bulduysa onunla yetindi. Su kenarlarına ilgi duydu, balık avlayarak yaşamını sürdürdü, yabanda gücünün yettiği hayvanları avlayarak onların etleriyle beslendi. Şimdi de olduğu gibi, nasıl ki yabani hayvan avı peşinde koşarsa, nasıl ki aslan avını kovalıyorsa, nasıl ki tilki avını kovalıyorsa, insan da hayvan misali karnını doyurmak için avını milyon yıllarca kovaladı. İnsan bu ilkel yaşamı sürdürürken, aynı zamanda yeni bir yaşamın nasıl olması gerektiğini de gözlemliyordu. Daha rahat bir yaşam nasıl kurulur, deneyleriyle gözlüyordu.

İnsan için yeni ufuklar belirdi. Göçer hayatı yerine bir yerde yerleşip hayatını o alanda yaşamanın yollarını buldular. Yerleşik hayat dediğimiz fikir böyle gelişti. Kendilerine barınacak evler yaptılar. Yerleşik düzene geçen bir insan grubu aynı soydan aynı kandan geldikleri için yapılan barınakların yapısı birbirlerine eşitlik anlayışı ile yapıldı. O zamanlarda hayat ve olaylar bugünkü gibi çeşitlilik göstermiyordu, yaşam çok amaçlı değil, bugünkü gibi karmaşık değildi. İnsanların bir tek amacı vardı, beslenmek, barınmak ve üremek, yanı neslini devam ettirmekti. Bir arada yaşam başladı. Küçük yerleşim alanları oluştu. Zamanla bu alanlar daha da genişledi. Şimdiki mana da küçük şehirler oluştu. Mesela bundan on iki bin yıl önce, şimdiki Zagros alanında sayıları onu geçmeyen küçük şehirlerin her birinde sayıları beş yüz ile bini bulan insan toplulukları barınmaya başladı. Göbekli Tepe (Gırê Mıraza) olarak bildiğimiz yer ve bu yer gibi daha onlarca yerleşim yerinde sayıları yüzlerle ifade edile bilinen yerleşim alanları oluştu. Bu bize bugünkü manada şehircilik dediğimiz bir kültürün olmasını geliştirdi.

Zamanla daha çok amaçlı şehirler oluştu. Estetiği yüksek binalar yapıldı. Şehir hem insanın hayatını kolaylaştıran hem de orada yaşayan halkın genel ihtiyaçlarını karşılayan bir anlayış ile yapıldı. Eğitim, sağlık, ulaşım, kültür, güvenlik, eğlence alanları düşünüldü.

O zamanlar, geçim toprağa, tarıma dayanıyordu. İnsanoğlu tarihte ilk kez bizim bölgemizde, Mezopotamya’da ekme ve biçme işini başlattı. Buradan bütün dünyaya dağıldı. Yanı buğday, arpa ve diğer tarım ürünlerinin ana vatanı şehrimiz başta olmak üzere Zagros dağlarından başlayarak Amanos dağlarının çevrelediği ve adına “Bereketli Hilal” denilen coğrafyada gelişti. Bu nedenle toprak değerlidir. İnsanlarımız için dört unsur kıymetlidir, toprak, su, hava ve güneş. Coğrafyamız bu dört temel unsur bakımından zengindir. Günümüzde beslenmenin önem taşıdığı düşünüldüğünde toprağın da değeri bin kat daha artmaktadır.

Şehrimizi her Adıyamanlı gibi severim. Şartlar benin ömrümün yarısını bu ilden uzak yerlerde yaşamaya mecbur bıraktı. Ama çok sevdiğim bu topraklara hep hayran kaldım. Son yıllarda şehrimizin fiziki yapısında önemli gelişmeler olduğunu görerek sevinmeme rağmen, şehrin çok verimli toprakları adeta istilaya uğramış gibi görünce de çok üzüldüğümü söylemeliyim. Bu toprakların ne maksatla olursa olsun imara açılarak telef edilmesini vicdanım kaldırmıyor. Bir santimetre toprağın on binlerce yılda oluştuğunu düşündükçe, elimizdeki bu büyük serveti bina yaparak imha etmek akıl işi değil.

Ülkesini seven, bu topraklar uğranda ölme kültünün olduğu bilinirken, uğrunda ölünecek kadar sevdiğimiz bu zenginliği imha etmek ne demek? Şehir planlamacıları ve şehir yöneticileri yukarıda değindiğim hususu düşünerek, şehirleşme için planlama yaparken, tarıma elverişsiz, çorak alanları yerleşime açmalılar. Belki son olarak şunu söyleyebiliriz; aç karnınızla çok lüx konaklarda yaşamanızın hiçbir kıymeti Harbiye’si yok.

mehmetsemsur@gmail.com

 

Neler Söylendi?