“Dünyanın En Büyük Şantiyesinde Temel Sorunlar Hâlâ Çözülmedi”
Antakya’nın neredeyse tamamının devasa bir şantiyeye dönüştüğünü belirten Ertaş, “Her yer inşaat, her yer hafriyat. Ama gelin görün ki bu kadar çalışmaya rağmen günlük yaşamı etkileyen temel sorunlar hâlâ yerli yerinde duruyor. Ulaşım, bu şehirde artık bir ihtiyaç değil, bir mücadele alanı. TIR’lar, kamyonlar ve beton mikserleri neredeyse tüm yolları kaplamış durumda. Kent içi ulaşım neredeyse durma noktasına geldi. Her gün onlarca trafik kazası yaşanıyor, bazıları ölümle sonuçlanıyor,” diye konuştu.
Ağır tonajlı araçların neden olduğu yol tahribatı, altyapının üzerindeki baskıyı artırırken, özellikle yağışlı havalarda bu durumun çamur ve bataklıkla birleşerek konteyner kentlerdeki yaşamı daha da zorlaştırdığını ifade eden Ertaş, “Hatay, bir yandan yıkımın ardından yeniden ayağa kalkmaya çalışıyor ama bir yandan da her gün, her saat başka bir travmayla baş etmeye çalışıyor. Bunu sadece halk değil, burada çalışan gazeteciler de birebir yaşıyor,” dedi.
“Konteynerde Yaşamak Hem Fiziksel Hem Ruhsal Olarak Yıpratıyor”
Binlerce insanın hâlâ konteyner kentlerde yaşadığını hatırlatan Ertaş, “21 metrekarelik bir alanda yaşam mücadelesi vermek kolay değil. Aileler, çocuklar, yaşlılar hâlâ bu daracık alanlarda hayata tutunmaya çalışıyor. Sıcak yaz günlerinde klima yetmiyor, kışın ısıtma yetersiz kalıyor. Depremin üzerinden bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen ‘geçici’ denilen çözümler kalıcılaşmış durumda,” diyerek barınma krizine dikkat çekti.
“Elektrik Kesintileri Haberciliği Felç Ediyor”
Gazetecilik faaliyetlerini doğrudan etkileyen bir diğer büyük sorunun ise altyapı ve enerji kesintileri olduğunu belirten Ertaş, “Elektrik kesintileri neredeyse günlük bir rutin hâline geldi. Bazen saatlerce süren kesintiler oluyor. Bilgisayar çalışmıyor, internet kesiliyor. Hızlı haber takibi imkânsız hale geliyor. Gelişmeleri anında aktaramamak bizi sadece mesleki olarak değil, psikolojik olarak da yıpratıyor,” ifadelerini kullandı.
Ertaş, depremin ardından birçok yerel medya kuruluşunun ofisinin yıkıldığını ya da kullanılamaz hale geldiğini belirterek şunları söyledi: “Pek çok gazeteci hem barınma hemde çalışma koşullarının eksikliği ile ilgili aynı sorunu yaşıyor. İnternet çoğu zaman zayıf, altyapı eksik, ortam konforsuz. Ama en zoru şu: Haber peşinde koşarken hâlâ yıkılmış binaların, boş arazilerin ve yasın içindesiniz. Bu şehirde gazetecilik yapmak sadece teknik bir iş değil, aynı zamanda ruhsal bir dayanıklılık meselesi.”
Duygu Ertaş, gazetecilerin sadece fiziksel koşullarla değil, düşünsel ve mesleki baskılarla da mücadele ettiğini vurgulayarak, “Yaşanan gerçekleri yazdığımızda, sorunları dile getirdiğimizde kimi zaman ‘olumsuz bir algı oluşturmakla’ suçlanıyoruz. Oysa biz ne sadece eleştiriyoruz ne de sadece övüyoruz. Halkın yaşadığı sıkıntıları da, umut veren gelişmeleri de görünür kılmak istiyoruz. Fakat bu dengeyi kurmaya çalışırken zaman zaman sansürle, engellemeyle karşılaşıyoruz,” dedi.
“Hatay Direniyor Ama Görünmeyen Bir Yorgunluk Var”
Son olarak Ertaş, şehirde bir yandan güçlü bir dayanışma ve direniş ruhunun olduğunu, ancak bunun görünmeyen bir yorgunlukla örtüştüğünü belirterek sözlerini şöyle tamamladı:
“Hatay halkı, her şeye rağmen dimdik ayakta kalmaya çalışıyor. Ama içeriden bakınca, bu direncin arkasında büyük bir yorgunluk, kırılganlık ve belirsizlik var. Biz gazeteciler de bu hikâyeyi sadece dışarıya anlatmıyoruz; aynı zamanda yaşıyoruz.”
Haber: Ömer Karakuş
