Adıyaman Haber
HV
21 HAZİRAN Cumartesi 02:31

Nemrut’tan Karacadağ’a Hüzünlü Selam

İ.Halil Naryaprağı
İ.Halil Naryaprağı
Giriş Tarihi : 10-06-2025 13:56

 

Güneşin doğmadan battığı bir sabah,

Saat 04.17 sularında ki!

Henüz sabah ezanına bile daha var insan!

Yani milyonlarca can kim vurduya giderek birden ölür.

Cinayetin bir ucunda…bir ucunda çocuk ağlaması,

Bir ucunda gece ayazında göz yaşı yanağında donmuş bir anne!

Cinayetin uçlarını kimse birleştiremiyor.

 Kimse çözemiyor, polis ve adliye teşkilatı çaresiz.

(Şair Mahmut Yavuz, Zebani şiirinden)

Kitabın Künyesi

Çelenk, H. (2025) Kırmızı Kar (1. Baskı) Ankara: Beyan yayınları, 150 Sayfa, Sertifika no: 14723, ISBN 978-625-5509-34-5

Hamza Çelenk Kimdir?

Lisans ve Mastırını Sosyoloji alanında tamamladı. MEB personeli olarak öğretmenlik ve eğitim yöneticiliği yaptı. Halen Adıyaman/Tut İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde şube müdürü olarak görev yapmaktadır. Velut bir yazar olarak; Yayın kurulunda bulunduğu Diyalog, Çığlık, Pirin ve İnisiyatif dergileriyle birlikte, Bilgi Dostları, Mim, Nisan, Yedi İklim ve Yolcu dergilerinde yazıları yayımlandı. TV mecrasında kültür, sanat, tarih, felsefe ve edebiyat içerikli “Mahrem Gürültüler” adlı bir kültür/sohbet programını hazırlayıp sundu. Yazar Yolcu dergisi, Yedi İklim dergisi, Günebakış gazetesi ve İnsaniyet. Net’te yazılar yazmaya devam ediyor. Evli ve dört çocuk babasıdır.

Yayınlanmış Eserleri:

Dervişe Sitem (Beyan Yayınları, 2. Baskı, Mayıs, 2016), Bana Yarından Bahset (Beyan Yayınları, 2018), Kutanlı Gülistan (Beyan Yayınları,2. Baskı 2022)

Kırmızı Kar romanının isminin hikmeti yerel bir uğursuzluk kehaneti ile alakalıdır: “Abdullah, kırmızı bir renge ve toprağın yumuşaklığına benzer kıvama sahip olan bir kayanın üzerinde eridikten sonra damlayarak o kayanın dibindeki kara karışan suyu gördü. Üzerinde eridiği kayaçtan dolayı rengi kırmızıya çalan suyun kayanın dibine birikmiş olan karların üstüne damlaması, bir hayvanın boğazlanıp kanının kara akıtılmasına benziyordu… Abdullah’ın içine tuhaf bir his düştü. Annesinin, küçükken kendisine anlattığı kırmızı kar aklına geldi. Kimi olaylar anlatılırken kırmızı karın yağdığı sene ile başlayan cümleler kurulurdu, bu anlatılardan tekinin bile hayırla bitenine şahit olmamıştı… Yanında duran kızıl kayada eriyen kar suyu annesinin anlattığı kırmızı kardan başkası olamazdı” (Çelenk,2025:13) cümlelerinde kırmızı kar kehaneti hem romana ismini vermiş hem de yaklaşan 6 Şubat depreminin habercisi olmuştur. Kar, ironik bir anlatıya da sahiptir çünkü şehirden kırsal alanlara kar görmek için çıkan insanlar depremin yıkıcı etkileriyle uğraşırken kar en büyük olumsuz etkenlerden biri olmuştur.

Roman, başkarakterlerinden Doğan ve Hazal’ın Maraş merkezli 6 Şubat depreminde yaşanan olaylar, bu süreçte yaşanan toplumsal değişimler, psikolojik gerilimler ve birbirini takip eden farklı olay halkalarından oluşmaktadır. Her iki kahramanımız da Adıyaman dışında üniversite okumalarına rağmen (Hazal, İzmir’de Edebiyat okurken Doğan İstanbul’da Psikolojik danışmanlık okumaktadır) deprem günü çeşitli sebeplerle Adıyaman’a gelmişlerdir. Hazal, depremin olacağı gece Adıyaman’dan İstanbul’a ailesinin yanına dönmeyi planlamasına rağmen dayısının işleri nedeniyle yolculuğunu sabaha ertelemiş ancak bu plan değişikliğini Doğan’a haber veremeden depreme yakalanmış, enkazda kalmış ve hastane kayıtlarının karışıklığından uzun süre kendisine ulaşılamamıştır. Doğan, sokak sokak, mezar mezar hastane hastane Hazal’ı arar ve sonradan anlaşılacağı üzere Kütahya’ya tedavi amacıyla gönderildiği anlaşılır.

 Romanın temel olay örgüsü Doğan’ın ve Hazal’ın ailesinin Hazal’ı aramaları ve iki ay sonra bulmaları arasında geçen çok sayıda tanıklığı, dramı, toplumsal ve bireysel algıları, yazarın sosyolojik, psikolojik, tarihsel vurgularını, doğa ve doğa olaylarına toplumun metaforik bakışıcısını yansıtmaktadır.

Eserde karakter tahlilleri yapılarak Adıyaman insanının ve deprem özelinde yardım faaliyetlerine katılan Siverek ve memleket insanının kapsamlı portrelerine yer verilmiştir.

Karakterlerin meslekleri, isimleri, duyarlılıkları; tarihi, edebi, sosyolojik ve psikolojik çağrışımlar barındırmaktadır. Doğan avcı kuş, Hazal sürekli kovalanan nazlı ürkek bir avdır. Rüstem balyozu ile Hazal’ı enkazdan kurtarır. Oğlu Bedran, Derviş ve süt annesi Adule karakteriyle kadim efsanelere, destanlara göndermede bulunur.

Eserdeki Boz Rüstem karekteri, Şerefname’de de bahsedilen Zal oğlu Rüstem’den ilham almıştır. Yazarın Rüstem ismini kullanması destan karakteri Zal oğlu Rüstem ile uyumludur. Kadim Avesta dilinde Rüstem bir sıfat olarak cesur ve kahraman demektir. Yazarın yine Avesta dilinden miras kalan ‘kebanî’ kelimesini kullanması yazarın kültürlere ve dillere olan hakimiyetini göstermektedir. Rüstem ismi, Boz Rüstem’in gücünü cesaretini kahramanlığını imgeler. Kadim bir destan asırlar sonra tekerrür eder. Rüstem, efsanevi gürzü (balyoz) ile gelir, savaşır ve Hazal’ı kurtarır. Romanın senaryosu Vladimir Propp’un Yapısal anlatı çözümlemesi ile uyumludur. Yapısal anlatı çözümlemesinde iki krallık arasında seyahat ve zafer anlatının birer aşamasıdır. Aranan ve ulaşılmak istenen büyülü şey Hazal ve Hazal’ın şahsında deprem mağdurlarıdır. Eserde Siverek’in sosyolojik ve karakteristik özellikleri; cesaret, gözü karalık, fedakârlık, yardımseverlik, kendi adaletini sağlayan kültürel yapı, savaşçılık kavramlarıyla tanımlanmıştır. Mevcut toplumsal sorunların kökeninin bu kültür ve coğrafyadan kaynaklı kişilik yapısı olduğu tespiti yapılmıştır.

Geri dönüş tekniğinin zaman zaman kullanıldığı eserde zaman ve mekanlar birbirini tamamlayarak tasvirlerle işlenmiştir. Özellikle iki şehrin doğal ve tarihsel yapıları ustaca gözler önüne serilmiştir.

Eserin dilinin gerçek olaylara dayalı kurgunun da etkisiyle yalın açık bir anlatıma sahip olduğunu söyleyebiliriz. Eserde yer yer yazarın karakteristik üslubunun tezahürü olarak felsefik imgeli ifadelere de rastlıyoruz.

 Eser, iki ay arayla Abdullah ve ailesinin kızıl kayaya yaptıkları iki yolculuk arasında yaşanan büyük ve tüm sözcüklerin, sıfatların tanımlamakta yetersiz kalacağı dramın sayısız benzerlerinden sadece bir halkasını zihnimizde, yüreğimizde kanatıyor.

Eserin roman türünde kaleme alınmış olması okuyucuda, olayların kurmaca gerçekliğe dayandığı fikrini çağrıştırabilir. Ancak bu eser-roman özelinde “kurmaca” kavramının tanımına “interaktif-etkileşimli, katılımcı anlatım’’ ifadelerini eklemek yanlış olmaz.

Okur, olay örgüsündeki her halkayı -depremi yaşamış okuyucularda çok daha fazla olmak üzere- konuya dair sayısız, tarifsiz yaşanmışlıklarını, şahitliklerini, zihninde canlandırarak eseri yeniden ve defalarca tamamlamaktadır. Bu yönüyle kurgunun canlı bir organizma gibi sürekli yenileneceğini vurgulamak gerekir.

 Eserde dikkatlere sunulan pek çok sosyolojik tespit okuyucuda yeni tartışma konuları açarak onu, eseri anlamaya çalışan pasif okuyucudan yazarın her tespitine kendinden örnekler çoğaltarak konuyu derinleştiren katılımcı, aktif bir okuyucuya dönüştürür. Bununla beraber toplumdaki gönüllü yardımlaşma, acıya ortak olma reflekslerinin kaybolmadığını göstererek umut aşılarken, doğa, tarih, gelenek ve dil alanlarında yitirdiklerimizi de göstererek hüzne boğuyor.

Eserde yer yer felsefi, ekolojik, tarihsel, kültürel siyasal mesajlar da verilmektedir. Hazal’ın Perre Antik Kentini gezerken Doğan ile konuşmalarında; tarih yazımı hakkında muzaffer olanlara ve maduna ve öteki kavramına karşı yaklaşımında, savaş karşıtı tutumlarında (Çelenk,2025:27/28) bu durumu görmek mümkündür.

Depremde açığa çıkan insanın karanlık “esfel-i sâfilîn” yönü ile ahlaki çürüme ve yetersiz kalan müdahaleler eleştirilmektedir. “Bir yandan elindeki son ekmeğini bile paylaşanlar, diğer yandan sırtlarından utanç taşıyanlar. Gözlerin önünde canlı canlı yaşanan şey dünyanın ilk günden beri devam eden anlatısıydı” (Çelenk, 2025: 45/46/53).

Yazarın sahada uzman ekiplerle yürüttüğü psikolojik destek çalışmalarındaki gözlemlerini eseri okurken görmek mümkündür: “Bizi kurtarın!” deyip bağıran ve bizim kurtaramadığımız insanların ayıbı bulaştı üzerime ve hepimiz hiçbir şey olmamış gibi bu ayıpla yaşayacağız” (Çelenk,2025:54) cümlesinde sağ kurtulan insanların suçluluk psikolojisi başarılı bir şekilde esere yansıtılmıştır. Toplumun genelinde hâkim olan bu travmatik ruh hali bir duvar yazısına “Aslında hepimiz öldük, bazılarımızı gömdüler.’’ şeklinde kazındı.

İki şehir arasında kardeş şehir projesine bir vesile olarak “Kırmızı Kar”

Bazı eserler vardır edebi değerine binaen okunur; bazı eserler de vardır edebi değeriyle birlikte tarihe bir şerh düşmek ve geleceği inşa etmek için okunur. Bu tarz eserlerin üretimi ve okunması tarihsel şahitlik ve kayda alınması açısından elzemdir. Tıpkı Yahya Sinvar’ın “Diken ve Karanfil” eserinin Filistin toplumunun savaşına dair tarihsel bir anlatı sunması gibi Hamza Çelenk’in romanı da 6 Şubat depremine düşülen bir kayıt ve şerhtir. Yazarın depremi bilfiil yaşamış Adıyamanlı bir aydın ve entelektüel olmasının yanı sıra, eğitimci kimliğiyle de deprem sürecinde şehri terk etmeyerek, kenti ayakta tutmak için psikolojik destek biriminin sorumlusu olarak sahada toplum için gecesini gündüzüne katan bir gerçekliği romanı daha da değerli kılmaktadır. Esasında eser sahada bu travmayı yaşayan insanlardan hareketle yaşananları aktarmaktadır. Okur karşılaşacağı karakterlerde her iki şehirden ismiyle cismiyle birçok tanıdık sima görecektir.

 Depremden önce 2015 yılında hizmete açılan Nissibi köprüsü iki şehir arasında daha önce feribot maharetiyle sağlanan ulaşımı fiziksel olarak tahkim etmişti. 6 Şubat depremi acı travmalar üzerinden de olsa yeni bir gönül bağı kurdu. Deprem sürecinde Siverek’ten yapılan seferberlik hali Adıyaman’da yoğun bir anlatı haline dönüşmüştü. Hatta Adıyaman’ın mukadderatının Siverekli bir fırıncıya kalması söylemi gündem olmuştu. 150 sayfalık bir eserde mekân, karakter ve olay örgüsünün hacimli bir şekilde kardeş şehre hasredilmesi bir vefa ve teşekkürdür. Aynı zamanda iki şehir arasında kardeş şehir hukuku tesis etme amaçlı şimdiye ve geleceğe yönelik bir girişimdir. Siverek’in ve insanının başarılı bir şekilde böyle bir esere konu olması bir onur ve gurur payesidir. Bu fiili durum Adıyamanlıların Fırat’ın öteki tarafındaki kayıp kardeşlerini fark etmelerini sağladı. Fırat’ın öteki tarafı algısı bu fiili durumla birlikte yıkıldı. 6 Şubat 2023 depremi ile tesis edilmeye başlanan kardeş kent hukukunun psiko-sosyal bir edebi metne dökülmesi hiç şüphesiz çok kıymetlidir.

Eserin iki şehre yaklaşımı Charles Dickens’in “İki Şehrin Hikayesi” romanını anımsatmaktadır. Fransız devrimini öncesi ve sonra Paris ve Londra arası iki şehrin sosyal ve kültürel dokularını, gelgitlerini, yeni dönemde oluşan aşmazlar dile getiren “İki Şehrin Hikayesi” şahane bir klasiktir. Kırmızı Kar da klasiklerin evrenselini yakalamaya çalışırken kendi gerçekliğimize güzelliklerimize bigâne kalamamanın feryadıdır. Asırlardır Fırat nehrinin aralarında kıvrıla kıvrıla aktığı, kaderi, tasası, sevinci bir olan, aynı hikâyede renk bulan şehirlerin feryadı. Yüzyıllardır aynı hikâyenin iki şehri. Şubat 2023’te bu hikâyeye yeni bir sayfa eklendi. Biri düşerken diğeri onun için yüreğini ortaya koydu.

 “Kırmızı Kar”, bu düşüşe ve ortaya konulan yüreğe mütevazi bir değini babından Siverek’ten yola çıkıp suyun öte yakasına yol alan Rüstem ile bu iki şehrin kadim hikayesine katkı vermeye çalıştı, kardeşlerden biri düşerken diğerinin hissiyatını ve çabasını not aldı.

Kutsal kitabın sözleriyle; Bir Selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin, ya da aynıyla karşılık verin (Nisa,86). Adıyaman’dan verilmiş bu hüzünlü selam ve teşekküre misliyle mukabelede bulunmak temennisi ile. İyi okumalar.

( Halil Naryaprağı- Mehmet Günay)

 

 

YORUMLAR
DİĞER YAZILARI