Köylü vatandaş, ağanın konuk odasından sevinçle çıkar. Köy meydanına öyle bir dalar ki, koltuklarına iki karpuz bile rahatlıkla sığacak durumdadır. Doğruca köy kahvesinin önünden kendisine şaşkın-şaşkın bakan hemşerilerinin yanına gider. Adamlar, “Ne o Abuzer, nedir böyle şişkinliğin sebebi?” diye sorunca: Biliyonuz ağamın şeherden misafirleri var. Odada bi-sürü adam varken, ağam bana “Git tazının çulunu düzelt” dedi.
Daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaygın olan feodal ilişkilerin yoğun olduğu belde ve ilçelerde belediye başkanlığı yapmak çok kolaydır. Bu yerlerde belediye başkanı da diğer etkili makamları işgal edenler de ya ağanın kendisidir veya onun işaret ettiği bir yakınıdır. Örnekte olduğu gibi, buralarda vatandaşın en büyük arzusu “Ağası” veya “Beyinin” kendisine gülümsemesidir. Onlar için kanalizasyon, su ve diğer hizmetler buldukları kadar yeterli ve büyüklerinin verdiği değer kadar önemlidir.
Çoğunlukla yeni belediye olmuş bu yerlere yıllar önce köy muhtarlığıyken Köy Hizmetleri Müdürlüğü tarafından yapılmış stabilize yol ve damlaya-damlaya akan köy çeşmesi Allah’ın lütfu, baş tacı yapılacak kadar önemli, hatta kaderdir. Biraz gelişmiş yerlerdeki belediyelerde ise durum farklıdır.
Alan olarak daha geniş olan bu yerlerde genel olarak birden fazla “Ağa” veya “Bey” vardır. Ayrıca bunlara ek olarak bürokrat ve siyasi parti yöneticisi sayısı çoktur.
Bu gibi yerlerdeki belediye yöneticileri birden fazla kitle liderini memnun etmek zorundadır. Buralarda da yol ve su o kadar önemli değildir. Hizmetin önemi muhalefetin kuvveti oranında artar. Muhalefeti güçlü kişi veya kitlelerden oluşan belediye yöneticileri kendilerini yıpratmak üzere bahane üretecek olan hizmetleri yaparlar. Mesela en büyük rakibinin evine yakın bir çeşme ve o bölgeye birkaç metre kaldırım döşendiği zaman genel olarak beklenen hizmette başarıya ulaşılmış olunur.
Artık, kent statüsüne kavuşmuş olan yerlerin durumu ise başkadır. İnsanların gözü açılmıştır. “Ağa”, “Bey”, “Amir” ve “Başkan” etkisinden bir şekilde kurtulmuş olan vatandaşlar iletişimin de yardımıyla edindikleri bilgiye oranla hizmet isterler. Onlar için yol, kaldırım, ışıklandırma, kanalizasyon ve su gibi şeyler belediyelerin yapmak zorunda olduğu hizmetlerdir. Bu belediyelerin cürümü büyük olduğu için üretmesi gereken hizmette büyük olmalıdır.
Bana kalırsa en çok da bu yerlerin belediyesini yönetenler yıpranır. Çünkü kitlelerin sayısı oldukça fazladır. Artık aşiret veya mahalle boyutunu aşmış, sokak-sokak talepler başlamıştır. Her kapıdan ayrı-ayrı oy istenmiş ve alınan oyların karşılığında hizmet sözü verilmiştir. Daha büyük yerleşim yerlerinde yük hafiflemiştir. Buralara daha önceki yıllarda atlatılan dönemlerde çeşitli hizmetler zaten yapılmıştır.
Mesele o hizmetlerde meydana gelebilecek arızayı gidermek ve boya-badana yöntemiyle kente makyaj yapmaktır. Hele büyük şehirler?... Gel keyfim, gel…Bırakın birilerinin dayatmasını, siz kendiniz bir güçsünüz. Sizin rızanız olmadan hükümetler bile adım atamaz. Siz istemezseniz çıkan kanunlar bile işlemez. Kafanız bozulursa basarsınız istifayı, geçersiniz başka partiye… Şaka tabi… İş böyle olmamalı, en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm belediyelerin yapması gerekenlerin yanı sıra yapmaması gerekenler olmalıdır.
Her ne kadar seçimle gelen siyasilerle yönetiliyorsa da belediyeler özerk olmalıdır. Başkan dediğin seçimin hemen ardından, mazbatasını alır-almaz rozetini çıkarmalı halkın tümünü kucaklamalıdır. Etik olan budur. Büyük Önder, Atatürk’ün yerel idareler ve belediyelerle ilgili oldukça kapsamlı ve tanım niteliğinde bir sözü vardır. Atatürk; “Hususi İdareler ve belediyeler, büyük kalkınma savaşımızda başarı hasılasını artıracak vazifeler almalı ve hususiyle hayat ucuzluğunu temin edecek, yerine göre tedbirler bulmalı ve salahiyetlerini tam kullanmalıdırlar” diyerek işe noktayı koymuştur.
Belediyeler kanununa baktığımızda görevlerinin oldukça kapsamlı olduğunu görüyoruz. Belediyeler; imar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı; coğrafî ve kent bilgi sistemleri; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; defin ve mezarlıklar; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım, evlendirme, meslek ve beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya yaptırır.
Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50 bini geçen belediyeler, kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açar. Bu da yetmez; belediyeler, okul öncesi eğitim kurumları açabilir; Devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımını yapabilir veya yaptırabilir, her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarını karşılayabilir; sağlıkla ilgili her türlü tesisi açabilir ve işletebilir; kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlayabilir, bu amaçla bakım ve onarımını yapabilir, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden inşa edebilir.
Belediyeler bir tek şov yapmaz, yapmamalıdır. Duruma bakıyoruz, hiç de böyle görülmüyor. Nerede kitle varsa belediye hizmeti orada, gariban ve kimsesizlerin yaşam alanı ise sadece seçimden seçime ziyaret edilen yerler haline gelmiş. Belediye başkanları seçildiği partinin reklam merkezi gibi çalışır duruma sokulmuş. Birçok beldede, seçilen başkan bir önceki başkanın hizmetlerinin tümünü birden ele alıp, mümkün olduğunca eleştirisel boyutta değerlendiriyor ve bir kısmını imha ederek onun izlerini silmeye çalışıyor.
Bunu yaparken diğer yandan da bir sonraki dönem yeniden seçilmenin yollarını arıyor. İşte bu nedenle de şehirler köstebek yuvası haline geliyor. Aynı cadde ve sokaklar neredeyse geleneksel bir şekilde yılda birkaç kez kazılıp yeniden yapılıyor. Sokak ve kapı köşeleri de sık sık değişen isim ve numaraların yağlı boyayla kapatılmış izleriyle görüntü kirliliğinin esas sebebi halini almış.
Tarih öncesinin yerleşim yeri kalıntılarındaki yapılar günümüze kadar varlığını koruyorken son yüzyılda inşa edilen yapıların kalıntıları şehir dışında curuf halinde beton yığını olarak yükseliyor. İmar ve planlamanın uygulama merkezi olan belediyeler imar ve planı en çok ihlal eden kurum halini almış. Neredeyse beldeler bile gecekondu mezarlığı gibi gelişi güzel büyürken doğa katliamına göz yumuluyor. Böyle giderse ülkemizde ekilebilir tarım arazisi bulmakta zorlanacağız.
Herkes nereyi isterse oraya bir yapı konduruyor ve belediyeler de bir sonraki seçim beklentilerine göre buraya hizmet götürüyor. Bu yazım belediyecilerin dergisinde yayınlanacak, muhtemel okuyucularım da belediyeciler olacak. Edindiğim tecrübeye göre, dışarıdan bir kişi olarak yansıttığım manzaranın çirkinliği hususunda bana katılacaksınız ama büyük kısmınız eleştirilerimi üstüne almayacak.
Kimse kendi yaptığı hatayı görmek istemez ve herkes kendince iyi bir şeyler yapıyor. Psikolojik açıdan buna inanmakta herkes haklıdır ama ülkemizin uzaydan görüntülerine bakıldığında yapılan ortak hata apaçık görülmektedir. Bu hatalardan dönmek için kaybedilen her saniyenin önemli olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Görevinin bilincinde olanlara sözüm yok, olmayanlara ise bu vesileyle çağrı yapıyorum.
Ülkemizde siyasi kaygıları bir kenara atıp, “Ben halka hizmet için talip oldum ve bunu yapacağım” diyecek kararlı başkan ve yöneticilere acil ihtiyaç var. Gelin milli kalkınmamızda kaybettiğimiz zamanı kazanmak üzere el birliği yapalım. (Bu yazı “Yerel Siyaset” Dergisi’nin Şubat 2006 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
m.emindanis@hotmail.com