Hayatın en acımazsız yanı, insanın en gâfil avlandığı yerdir. Asrın felaketi de yaşadığımız coğrafyayı ve yaşayan bütün canlıları gâfil avlamıştı. En olunmaz yerde, gece ile gündüzün hâkimiyet sağlamak için mücadele ettiği dilimde, uykunun en derin anında, derinde ve en derine dalan yanında binlerce insanı yakalamıştı. Enkaz altında binlerce can vardı ve enkazların üstünde can pazarı yaşanıyordu. Yokluk ve yok olma arasındaki ince çizgideydi felaketi yaşayan iller.
Bütün ülkede yankılanırken felaketin etkileri, sosyal medyada bunu duyan Ahmet Naim Hoca, görev yaptığı kuruma dilekçe verip yola revân olanlardandı.
Ailesinden helallik alıp valizini hazırlaması çok zamanını almadı. Gelen ilk araca binip, kendisini havaalanında buldu. Gideceği il Adıyaman’dı. Niçin Adıyaman sorusuna verecek cevabı yoktu ama içindeki ses ona “Adıyaman’a git” diyordu. Adıyaman’a hiç gitmemişti, tanıdığı kimse de yoktu.
Adıyaman’a giden seferlerin iptal olmasından dolayı oraya en yakın yere ve en erken gidecek uçağa bilet kesti. Gaziantep havalimanına ek seferle geldiği için şehir merkezine giden araçlar yoktu. Valizini sırtlayıp yola düştüğü zaman, içinde hapsedemediği duyguların onu yola koyduğunu biliyordu. Bu duygunun kendisinde en son ne zaman belirdiğini hatırlamaya çalıştı. Kendi kendine “Bak Ahmet
Naim Hoca, gene yoldasın” deyip tebessüm etti.
Çok ülke gezmişti. Sayısız şehre yolculuk yapmıştı. Güneş doğmadan yola çıkıp ve güneş batarken de yolda olduğu çok olmuştu. Yanında duran araç şoförleri “nereye?” diye sorduğunda, araçta bulunanlara “şehre” diye karşılık verdi. Kapalı kasa aracın arka tarafında sebzelerin arasında valizine yer bulamadığı için valizini kucağına alıp yerleşti araca.
İkindi namazını şehir merkezinde kılıp Halilurrahman’ın olduğu şehre -Urfa’ya- gitmek için araca bindi.
Balıklı gölde akşam namazına durduğu vakit, yatsı namazına çok az bir süre kalmıştı. Ellerini Yaradan’a açtığında tarifsiz bir huzur vardı tarihi mekânda. Hayatının en zor günlerinden birini geçiriyordu.
Yanına yaklaşan delikanlı selam verdikten sonra konuşmaya başladı kendisiyle: ‘’ Buranın yabancısısınız galiba, kalacak yeriniz yoksa yakın yerde medresemiz var. Sizi orada misafir etmek isteriz’’ dediğinde, yüzünde kocaman bir tebessüm ile bu teklifi kabul etti. “Kurban olduğum Allah’ım sen nelere kadirsin” dedi içinden. Yeni insanlar, yeni ortamlar, yeni başlangıçlar ve yarın ise kendisini neyin beklediğini bilmeden uykuya daldı.
Adıyaman’a geldiğinde şehir merkezinin yerle bir olduğunu gördü. Enkazın altından gelen feryatların arş-ı âlâyı inlettiğine şahit oldu. İnsanların yüzlerinde, yaşadıkları felaketin izlerini görmek mümkündü. Bu insanlar âdeta cehennemi yaşamışlardı. Mahşer yerine dönen şehirde insanlar, yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgideydiler. Çaresizlik ve beklenti kendini hüsrâna bırakmıştı.
Tanıştığı insanlara nasıl yardım edebilirim diye soruyordu. Denk geldiği gönüllü bir gruba katılarak çalışmalara başladı. Bir yanda enkazlar da çalışıyor diğer yanda yardım faaliyetlerine katılıyordu.
Allah’ın verdiği güç ve kuvvet ile yaşadığı sağlık sorunlarını unutup var gücüyle yardıma koşuyordu.
Depremin ikinci gününde başladığı yardım faaliyetlerine günlerce devam etti. Kendisi gibi ülkenin farklı şehirlerinden gelen gönüllü insanlarla kurdukları grupla gecesini gündüzüne katıyorlar, depremzedelere nefes oluyorlardı.
Depremin üzerinden bir hafta geçmişti. Yaşadıkları kendisine o kadar ağır geliyordu ama bunu düşünecek zamanı yoktu.
Dağ köylerinin bir kısmına kar yağışından dolayı yardımların aksadığını öğrenince, hazırlıklar yapılıp yola revân olma zamanı gene gelmişti. Oraya gitmek için zırhlı araçla yola koyuldular. Dağ köylerine gitmek için kendilerine rehberlik edecek birini ararken eline ulaşan numarayı aradığında muhatap olduğu kişinin öğretmen olduğunu öğrendi. İsmi Abdulkadir Özdemir’di. Onlar da Bölükyayla ve çevre köylerde gönüllü gençlerle bir grup kurup kırsalda yardımın gitmediği köylere yardım götürüyorlarmış. Onların verdiği rehberle gece yarısına kadar dağ köylerini ev ev ziyaret etme fırsatları oldu.
Dağ köylerinde bir haneyi ziyaret ettiklerinde kendisine anlatılan sözlerden çok etkilendi. Depremi yaşayan kişi ‘’ Hocam deprem olduğunda yatağımdan kalkıp pencereden dağa baktım. Bildiğin, dağ yerinden oynuyordu. Eyvah dedim kıyamet kopacak. Çünkü depremin duracağı yoktu. En son deprem durduğunda Ya Rabbi rabbi çok şükür dedim. Daha tövbe edecek zaman verdiğin için çok şükür’’ dediğinde gözlerinden boncuk boncuk yaşlar akıyordu ama dudaklarında şükür, yüzünde şükrün izi vardı.
Ova köylerinin birinde ailesinden 14 kişiyi kaybetmiş ev ahalisine dini rehberlik yapmak ve ihtiyaçlarını karşılamak için gittiğinde neye uğradığını şaşırdı. Ev sahibi ‘’Hoş geldiniz’’ dediğinde, dudakları arasında çıkacak “Hoş bulduk” cevabina son anda hâkim olup öylece durdu bir müddet.
Çünkü hoş bulmamıştı aileyi, o kadar vefat edeni varken nasıl hoş buldum diyeceğini bilemedi. Ev sahibi ‘’Ne oldu hocam, daldın” dediğinde Ahmet Naim Hoca daha fazla dayanamadı ve: “Hoş buldum demek ev ahalisini iyi gördüm demektir. Ben nasıl bunu diyeceğimi bilemiyorum” dedi.
Ailesinden onlarca kişiyi toprağa veren ev sahibi ise: ‘’Hocam üzülme, Allah’ımız var bizim. O bize yeter’’ diye karşılık verince kendi içinden ‘’Rabbim bu insanların imanlarını artır!” diyebildi.
Haftalar sonra İstanbul’a döndüğünde uzun süre kendine gelemedi. Kendini deprem bölgesine çağıran uyguya hakim olamıyordu. En mutlu olduğu yer olan eşi ve çocukları ile birlikte olmasına rağmen, aklı ve düşüncesi depremde annesiz, babasız kalan ve evsiz kalan insanlardaydı. Kendisi gibi diğer arkadaşları da evlerine dönmüşlerdi. Hayata kaldıkları yerden devam etmek istiyorlardı ama hepsi birbirinden bir haber bekliyordu; yani küçük bir kıvılcım bekliyorlardı deprem bölgesine geri dönmek için.
Günler sonra gelen mesaj ile kendilerini tekrardan Acıyaman’da, evet acının diyarı Acıyaman’da buldular.
Bu sefer hayata geçirmek için projeler yaparak geldiler, daha koordine olarak. Binlerce yetim ve öksüz çocuğa nefes oldular. Onlara hem dini rehberlik edip hem de hediyeler verdiler. İlk geldiğinde ziyaret ettiği insanları tekrardan ziyaret etme fırsatları da olmuştu. Bölükyayla Beldesi’ne uğradıkları vakit gönüllü olarak çalışan gençleri ziyaret ettiler. Onların yaptığı faaliyetler hakkında bilgi alıp, istişare edip hem de onların çalışmalarına maddi ve manevi destek sundular.
Depremin üzerinden yıllar geçti ama Ahmet Naim Hoca halen Adıyaman’a gelmekte ve halen yetim çocukları ziyaret etmekte. Gönülden kurulan köprüler halen dimdik ayakta. En acısına şahitlik ettiği şehre, bu sefer düğün için gelme fırsatını buldular. Çünkü kader ona yeni dostluklar, acılar içinde yeni arkadaşlıklar, samimi insanlar tanıma fırsatı tanımıştı. İşte bunlardan biri olan Hasan Yalçın’ın düğünündeydi ve onunla birlikte sevinç gözyaşları döküyordu. Kader bu, yeter ki insan razı olsun.
ozdemirabd02@gmail.com