Cehalet uğruna, insanın değer yargılarını bertaraf ederek, ilmin gerçeklerden ve pozitif bilimden uzaklaşması rastlantı değil, tohumlarını yeni yeni vermeye çalışan bir nesli zehirleme amacı gütmektedir.
Sırf birilerini memnun etme pahasına, beyinleri cehalete sürükleyen insanların yahut aydın(?) kişilerin dönüşü olmayan bir yolun yolcusu olduğunu zaman ilerledikçe anlayacaklarını sanıyorum. Kainatta hiçbir şey gayesiz değildir. Birileri hizmet aşkıyla yanıp tutuşurken, diğerleri bu nimetten yararlanma kudretine nail olurlar.
Denkler arasında eşitsizliği “adaletsiz” eşitliği “ölçü” kabul eden realist şahsiyetler gün geçmedi ki azalmasın. Günümüzde dengeleri hiçe sayarcasına bir taraftan mutlak eşitlikten bahseden “Marxistler” diğer taraftan kul efendi ikilemini savunan “yobazlar” öylesine cemiyet hükmetmişler ki doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı ayırt etmek zor ve imkansız hale gelmiştir.
Marx'ın sosyal adalet prensibinden esinlenen günümüzün kokuşmuş sosyalistleri, Marx'ın sosyal eşitlikten yana fikirlerine sadık kalmakla birlikte, nihayetinde “materyalist” tarafını unutmayı ahenk edinmelerini anlamış değilim. Her şeyin mal ve parayla ölçüldüğü materyalizmi göremeyen kokuşmuşların bir ideolojiyi nasıl da bölük pörçük ettiklerini anlamaları gerekmektedir.
Diğer yandan İslam’ın adaletli prensibinden hareketle, ibadet ve muamelat uhdesine erişen çağ dışı yobaz beyinlerin, din sömürüsü altında kasalarını nasıl doldurduklarını, tembel tembel oturup “şeyh” “derviş” “molla” adı altında banker olduklarını toplumumuzun inanan insanlarına duyurma gereğini içimde hep hissettim. Kutsal değerler hiçbir sınıf ve zümrenin himayesinde olamayacağı gibi, itilafa sebebiyet veren birleştirici rollerinde ne kadar ahmakça olduğunu görmekteyiz.
Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin, yanlış yorumlamalarına meydan verildiği şu günlerde, aşırı zıt kutuptan bir yana, “ılımlı” adı altında birleşmeden söz eden takunyalarının sırrını ifşa etmiş değilim. Bir taraftan laikliği “anti din” göstermeye çalışan Kemalist yobazların, diğer taraftan İslam’ı “hoşgörü “adı altında satmaya çalışan batı kuklası yavşak muhafazakarların halkın inançlarıyla oynadığını belirtmek isterim.
Muğlak bir kavram olan demokrasiyi diğer fikri cereyanlarının engellenmesi için koz olarak kullanan masonlarını demokrasi adı altında ülkeyi emperyalistlere teslim etmeye çalıştıklarını yavaş yavaş görüyoruz. Kısacası bu ülkede güvenilir bir kaynak olmadığı gibi’ güvenilir bir siyasi mekanizma da yoktur. Hak ve hukuktan bahsedenler, kanunların işlerliğini önlemeye çalışıyorlar. Bir siyasi mekanizmanın iyi işleyebilmesi için her şeyden önce insan potansiyeline ihtiyaç vardır. Bu insanlar seçilmiş kişilerse o halde söz hakkı milletindir savıyla halkı bilinçlendirmek ve dönen çarktan haberdar etmek gerekiyor.
T.C. hudutları içerisinde faaliyet gösteren her parti laik ve demokratik olmak zorundadır. Bunu ben değil, kanunlar söylüyor. O halde bile siyasi partinin önünü kesmek, ona yüklenmek gereksizdir. Çünkü o parti kuruluş tüzüğünde bunlara sadık kalacağını aht etmiştir. Bu nedenle kanunların bütün partileri adları ve şanları ne olursa olsun ya Avrupa’daki Hristiyan demokrat ya da sosyal demokratlar sınıfına koymak gerekiyor. Türkiye’de hiçbir parti şeriat yanlısı değildir ve hiçbir parti dürüst de değildir. Dürüst ve tutarlı bir parti kurulamaz zaten buna müsaade bile edilemez.
Kısaca subjektif potaya sokmaya çalışırsak her şeyin başında insan geliyor. Monist ve dualist bir sentezden hareketle amaç ve sebepleri ne olursa olsun, hangi mekanda ve zamanda yaşarsa yaşasın topraktan yaratılmış insanın toprağa gideceğini bilmesi, hak ve halk korkusuyla cesur, dürüst ve kararlı olması gerekiyor.
Fitne ve fesadın ayyuka çıktığı toplumumuzda, insanları sevmek bir yana dursun, insanın giz alanına vukuu bulan saldırılar had safhaya ulaşmış. Nefsi ve hevesi istekler doğrultusunda Allah’a isyan derecesine varırcasına sırf menfaat sağlama amacıyla “yalan” kavramı normal günlük kullanımda karşılanmış, sırt çevirme, işi bitince terk etme, selam verince baş alma güdüsü yol alıp gitmiş. Doğruluk adına hiçbir şey yapılmamış. Anne baba unutulup, sevgili dışlanmış, kardeş kardeşi birkaç milyoncuk uğruna öldürmüş bir toplumdan ne beklenebilir. Allah C.C'nun “Siz kendinizi değiştirmedikçe, Allah sizi değiştirmez” ayetini beynimize yerleştirme zamanı gelmiştir.
hasanakgun_1907@hotmail.com