İnsan, özünden, fıtratından, yaratılış protokolünden uzaklaştıkça kendine yabancılaşıyor. Kendine yabancılaştıkça da ne mutluluğu ne de huzuru bulamıyor...
Aslında mesele çok basit: İnsan özünü kaybettiğinde, yönünü de kaybediyor.
Bugün yaşadığımız zaman, insana ait olan ne varsa onu törpüleyen, onu “üreten” bir varlık olmaktan çıkarıp “tüketen” bir makineye dönüştürüyor.
Kapitalist anlayış; insana “özgürlük” maskesi takıp, ruhunu zincire vurdu. Parayla ölçülen değer, gösterişle süslenen mutluluk, sanal beğenilerle doyurulmaya çalışılan ego… İşte insanın en büyük tuzağı burada.
“Özüne dönmek” dediğimiz şey, bir hatırlayış, bir silkiniş, bir diriliştir aslında. Yaradan’ın insana yüklediği anlamı, vicdanın sesini, ahlakın rehberliğini, inancın derinliğini yeniden keşfetmektir. Ama biz ne yaptık? Tükettik, harcadık, heba ettik. Hem kendimizi hem değerlerimizi…
Bugün Z kuşağı diye adlandırdığımız gençlik, belki de insanlık tarihinin en karmaşık çağında büyüyor. Ya da biz geçmişin inkılaplarını insana kayıtsız şartsız hizmet eden bir derinlik olarak algılarken, geleceği yalnızca bir tahminden öte göremezken, Z kuşağını böyle bir talihsizliğin içinde değerlendiriyoruz.
Bugün baktığımızda gördüğümüz şey; bir yanda sanal dünyanın yaldızlı görüntüleri, diğer yanda hayal kırıklığına dönüşen bir gerçeklik…
Maddi kaygıların, işsizliğin, parçalanmış ailelerin, bitmeyen sınavların, bitmeyen mülakatların, bitmeyen yarışların ve bitmeyen çok güçlü ve etkili bir referans arayışlarının ortasında sıkışıp kalmış bir gençlik…
Kimi umudunu kaybedip sokağa düşüyor, kimi öfkesini ailesine yöneltiyor, kimi de iç dünyasında sessizce kendini tükeniyor.
Hükümetler ve ortaya koydukları politikalar mı?
Mesela ikide bir üzerinde tepinilerek oynanan eğitim sistemi mi?
O da bir başka facia. Ruhsuz, ezberci, mekanik…
İnsanı insan yapan değerleri değil, sadece testleri öğretiyorlar.
Ahlakı, maneviyatı, karakter inşasını değil; yarışmayı, rekabeti, “daha fazlasını” istetmeyi aşılıyorlar.
Oysa eğitim bir sınav, bir yarış, bir mülakat değil, bir insan inşa etme sürecidir. Biz ise çocuklarımızı insan olmaya değil, sadece başarılı olmaya şartlandırdık.
Aileler desen, onlar da bu büyük girdabın içinde savruluyor. Bir zamanlar sofralarda yapılan hoş sohbetlerin yerini TikTok, Instagram gibi telefon uygulamaları ve ekranları aldı.
Helalin ne olduğunu bilmeyen, harama karşı duyarsızlaşmış, kanaatten uzak, hırsla yaşayan bir kuşak yetişiyor. Ve en acısı, kimse “neden” diye sormuyor.
Ama hâlâ geç değil.
Evet, hükümetler bu konuda yetersiz olabilir. Eğitim sistemi çürümüş olabilir. Medya yozlaşmış, toplum yorgun, ahlak zedelenmiş olabilir.
Ama Allah’ın insanı yaratırken ona yüklediği bir öz, bir cevher var.
O öz, Allah’ın insana bahşettiği en saf hakikattir.
İşte o öz, insanın yeniden doğabileceği tek tohumdur.
Birey, özüne döndüğü an; doğruyla yanlışı yeniden ayırt eder,helalin lezzetini haramın zehrinden ayırır, sevmenin, inanmanın, emek vermenin kıymetini anlar.
Yalnızca Z kuşağının değil, bütün nesillerin bu imkânı var.
Yeter ki kendi sesini duysun, sahte kimliklerin gürültüsüne kanmasın.
Yeter ki “ben kimim” diye sormaktan korkmasın.
Ve yeter ki, karakterine, yeteneğine, inancına uygun bir yol bulsun.
O zaman hem kendini kurtarır hem de toplumu.
Çünkü insan özüne döndüğünde, sadece kendine değil; insanlığa da döner. Bir genç “haramdan uzak duracağım, helalinden kazanacağım, emek ve alın terimin karşılığını almak istiyorum diyebiliyorsa, işte orada umut vardır.
Bir anne-baba, çocuğunu yarış atı gibi koşturmak yerine onun ruhunu anlamaya çalışıyorsa, işte orada diriliş başlamıştır.
Bugün insanlık bir çıkmazdaysa, sebebi özünü unutmuş olmasıdır. Ve bu çağda yapılacak en büyük devrim, teknolojiyle değil, fıtratla barışmak, insanın kendi özüne, cevherine dönmekle olacaktır.
Yani ey insan, her şeyin bittiğini sandığın anda bile, kendine dön, özüne dön, Yaradan’ına dön.
Özünü kaybedersen, izini, her şeyini kaybedersin.
Ama özünden uzaklaşmaz, cevherini korur, Allah’ın sana yüklediği fıtratı yani kendi tabiatını muhafaza edersen, her şeyi yeniden kurabilir, her şeye yeniden başlayabilirsin…
“Makalemizde desteğini gördüğüm yazar düşünür sayın Hasan Yakup Cangüven dostumu da unutmak istemedim”
hasanakgun_1907@hotmail.com
























