DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Mahmut Gazi Şimşek
Mahmut Gazi Şimşek
Giriş Tarihi : 27-12-2022 22:25

Kulluk ve Emanet

Şu ibretler galerisi olan dünyamızın, her zerresinin bir yaratılış gayesi ve hikmeti vardır. Bu hayat arenasında insanoğlu kendisini en çarpıcı noktada bulur. Çünkü o, ekmel ve eşrefi mahlûkattır: “Yaratılmışların en mükemmeli ve en şereflisidir.” Büyüktür ve şereflidir. Çünkü Cenab-ı Allâh (c.c.) bütün büyük ve şerefli olan canlı cansız ne varsa her şeyi insanın emrine ve hizmetine vermiştir. Gaye nedir? “Elestü bi Rabbi kum” Ben sizin rabbiniz değil miyim? “Bela” evet “Ya Rabbi! Sen bizim Rabbimizsin” diyerek yapılan sözleşme “ahid”, ahde vefanın gereği olan kulluk vazifesidir.

İnsanoğlu kendisine verilen bütün bu nimetlere karşılık, Cenab-ı Allah’a söz vermiştir. Öyleyse sözünde durup hayatını O’nun emir ve yasaklarına göre tanzim etmeli, anlaşmanın gereği olan ibadet ve kulluk görevini yapmalıdır. Çünkü Cenab-ı Allah öyle buyuruyor: “Ben insanları ve cinleri bana kulluk yapsınlar diye yarattım.” Öyleyse imandan sonra, yapılması şart olan, rabbimize teslim olup ihlâsla ibadet etmek ve bu halin erdemi olan ahlakı yaşamaktır. İnanç ve fikir aklın şerefidir. Kulluk ve ibadet insan olmanın erdemidir.

İnsan, inanç ve ibadet ikliminde güzel ahlak hasletine kavuşur. Böylece kulluğun tadına ve doruğuna ulaşır. Hal böyleyken çok önemli bir hakikat var ki; oda dünya hayatı… Dünya hayatı çok kısa olmasına rağmen kendisinden sonraki hayatı düzenleyen bir çekirdek niteliğindedir. İnsanoğlu sadece dünyada iken mükellef olur ve ibadet görevini yapar. Diğer hayatlar çok uzun olmasına rağmen orada ibadet yoktur. Peygamber efendimize (sav) sordular: Ya Resulullah! Dünya hayatı ne kadardır? O şöyle buyurdu; “Bir insanın uzun bir yolculuk sırasında, yolun kenarındaki bir ağacın gölgesinde oturup, terini soğutacak kadardır” Evet dünya hayatı diğer hayat safhaları karşısında bir nefes bile değildir.

İsterseniz gelin bir kritik yapalım… İnsanın hayat yolculuğunda beş safha vardır, nedir onlar? Ervah âlemi, Dünya âlemi, Berzah âlemi, Haşır âlemi ve Ahret âlemi… Şimdi, dünya hayatını bu hayat safhalarının hangisi ile karşılaştırırsanız çok ama çok kısa kalacaktır. Bir örnek verirsek: Berzah âlemini ele alalım. Hz. Âdem’den (as’dan) beri insanlar vefat edip gidiyor. İnancımıza göre kiminin kabri kendisine (Allah düşürmesin) cehennem çukuru oluyor, kiminin bir cennet bahçesine dönüşüyor. Orada böyle bir hayat var ve hepsi hesap gününü bekliyor.

Hz. Âdem’in ne zaman yeryüzüne geldiği konusunda çok net bir bilgi yok. Bundan sonra da, insanoğlu kıyamete kadar daha ne kadar yaşayacak, o da belli değil… Berzah âleminin “Kabir hayatının” ne kadar uzun olduğu ortada… Bu hesap insanın aklını yırtar. Diğer safhalarıyla da dünya hayatı mukayese bile edilmez. Lâkin böyle olduğu halde, dünya hayatı bütün hayat safhalarının mayasını meydana getirdiği için çok önemlidir. Çünkü dünya hayatında kulluk ve ibadet vardır. İnsanoğlu şunu unutmamalıdır ki; her an verdiğimiz her nefesle ölüyor ve aldığımız her nefesle yeniden diriliyoruz.

Ölüm ve yaşam arasındaki bu ince çizgide bahşedilen milyonlarca nefesin, insan olmanın getirdiği mesuliyet dolayısıyla ölüm gerçeğine işaret eden yönünü akıldan çıkarmamak gerekir. Cenabı Allah’ın (cc) “Hay” sıfatından hayat verdiği ve Samed sırrı ile donatmış olduğu insan, aslında ruh planında hep ölümsüzdür. O yüce Allah’ın bir nefhasından üflenmiştir. İnsan dünya hayatına vücut yani “Beden” ambalajı içinde gelir. Belli bir zamandan sonra bu ambalajı kabre bırakır. O yine toprağa karışır. “Aslına rücu eder” hayat ya cehennem çukurunda ya da cennet bahçesinde canlı bir rüya gibi devam eder.

Bir gün hesap “Haşir” Günü için yerinden yeni bir vücutla kalkıp üzerindeki toprakları silkeleyince bunun bir rüya olmadığını anlayacak! İşte hayatın can alıcı ya da can verici safhaları o zaman başlayacak. Bu hakikati üstad Necip Fazıl Kısakürek, şu veciz kelimeleriyle anlatır. “Ben ölmek için doğdum, doğmak içinde öleceğim.” der. Evet, İslam inancına göre insanın ömür boyu yolculuğu böyledir ve aklın gereği de budur. Şahadet kelimesini söyleyen herkeste bu mesuliyet başlar. Çünkü ilahi emanetin “davanın” mensubu olmuştur.

 Öyle buyurdu, yüce rabbimiz: “Ben yeryüzünde kendime bir halife yaratacağım” Yani, kendi davasını emanet edeceği vekil, vekil ise asilin emrinde ve onun davasının savunucusu ve koruyucusudur. Dağların bile dayanamadığı heybetinden titrediği, yüce bir emaneti sırtında taşımak kolay bir iş değildir. Lakin dikensiz gül arayan gülsüz kalır. Üstad “Gerçek hürriyet, hakka köleliktedir.” diyor. Bence çok çarpıcı bir ölçüdür. Kişi kulluğunun farkında olarak görevini yaparsa cenab-ı Allah’a (cc) yakın olur. “Kendini bilen rabbini bilir” düsturunun sırrına erer ve kulluğun doruğunda yüce rabbinin emrinde onun mülkünün efendisi olur. Bunun aksini düşünmek felakettir!.. Yüce Mevla’mız, emanete ihanet eden kullardan eylemesin… İnşallah’u rahman…

mahmutgazisimsek@hotmail.com

 

 

NELER SÖYLENDİ?
@
NAMAZ VAKİTLERİ
PUAN DURUMU
  • Süper LigOP
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA