Adıyaman Haber
HV
10 KASIM Pazartesi 01:57

O Sevgili, Olmasaydı

Mahmut Gazi Şimşek
Mahmut Gazi Şimşek
Giriş Tarihi : 28-10-2025 11:51

 

Evet; Yaradılışın gayesi Cenabı Peygamber... Yani: Gaye İnsan ve doruk Peygamberi… Hazreti Muhammed Mustafa (S.a.v.)’in “Mevlidi” Kutlu doğumunu idrak ediyoruz… Bu vesileyle o yüce İnsanı; Denize düşen damla misali, yâd etmeye çalışacağız.

Lakin Hz. Mevlana’nın buyurduğu gibi, onu anlatmak için (dünya kadar büyük bir ağız lazım).

Yüce Mevla Kudsi hadislerde şöyle buyuruyor: “Eğer; Sen olmasaydın, sen olmasaydın, sen olmasaydın… Muhammed (S.a.v.) ben bu âlemleri yaratmazdım.”

Niye öyle? Çünkü: Yüce Mevla sevgililer sevgilisini, kendi nurundan yarattı ve yalnızca ona “Habibim“ sevgili dedi… Böylece bütün sevgileri ona yöneltti. “Habibim deki: Allah’ı seven bana uysun” Ona uyan ve onu sevenin sevgisi, Cenabı Allâh (c.c.) a ulaşır. Sevginin kaynağı ondadır…”El hubbu lillâh vel buğzu lillâh” Yani: Allâh için sevmek ve Allâh için sevmemek. Mesele budur… Önemli olan bu ölçüleri keşfetmektir.

Son zamanlarda Peygamber Efendimizin hadisleri ve onun sünneti hakkında söylenen ve yazılıp çizilenlere dair karınca kararınca bir şeyler söylemeye çalışalım. Çünkü bu konu fikir cephesinde nemrutun ateşi gibi tutuşup zihinleri ve gönülleri yakmaya başladı. Biz de âcizane bu ateşe su taşıyan bülbül veya kertenkele olmaya çalışacağız.

İman, ibadet ve ahlak temelleri üzerine oturan İslam dinini iyi anlaşılması ve yaşanması için ilk muhatap akıldır. Aklı olmayanın dini de yoktur. Herkes aklı kadar dinini anlar ve yaşar. Karşılığında da o kadar ceza veya mükâfat görecek. İşte bunun için aklın görevi çok önemlidir. İnsan aklı sayesinde kendi kendine soru sorar ve cevap aramaya başlar. Çoğu zaman bazı şeyleri de öğrenir. Hz. İbrahim çocukluğunda kendi kendine sorular sorarak Cenab-ı Allah’ı bulması bu konuda çok çarpıcı bir misaldir.

İnsanoğlu ben niye dünyaya geldim? Bu dünyada ne yapmam lazım? Ve ben sonunda nereye gideceğim? Bütün bu soruların cevabını araştırması için tek başına akıl yetmez. İnsanın yolunu şaşırmaması için doğru haberin ışığına ihtiyacı vardır. İşte bu ışık risalet ışığıdır. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ışığıdır. Hem dünya için hem ahret için risaletin haber verdiği sağlam bilgilerle inanmak amel edip yaşamak ve o ahkâmla ahlaklanıp dünya ve ahiret hayatını buna göre düzenlemek lazımdır. Aklın tek başına yolunu düzeltemediği konusunda, kısa bir örnek anlatalım:

Hz. Âdem’in çocukları Habil Kabil’i öldürünce, aklıyla onun vücudunu ne yapacağını bilemedi. Döndü dolaştı şaşırdı durdu. Nihayet Cenabı Allah bir kargayı görevlendirdi. Karga gelip karşısına kondu. Ağzında duran bir parça eti toprağa gömdü. Onu gören Habil “Öyleyse ben de bunu yere gömersem olur” dedi. Ve Kabil’in vücudunu toprağa gömdü. Aklıyla çözemediği bu işi karganın rehberliğinde ancak çözebildi.

Yukarıdaki örnekten de anlaşılıyor ki; İnsan aklı tek başına bütün bu işlere yetmemektedir. Durum bu kadar net olarak ortadayken, günümüzde bazı sözüm ona aydınların “kur’an bize yeter”; Deyip kur’an Müslümanlığı adı altında insanları hadislerden şüphe eder hale getirmek, hatta daha da ileri giderek sanki hadisle amel etmenin gizli bir şirk olduğunu gündeme getirmeye gayret ediyorlar…

Sanki: Bindöryüz küsür senedir… İslam âleminde gelip geçen âlimlerin hiçbiri, bu konularda hiç bir şey söylememiş ya da bu konuyu anlamamışlar, Sadece ve sadece Bu günki aklı evveller her şeyi yeniden keşfediyor.

Nerdeyse Peygaber Efendimize “Hâşâ” Bir postacıya benzetmeye çalışıyorlar. Tebliğ görevini yaptı işi bitti demek istiyorlar. Bu tip insanlar asla samimi olamazlar… Olsa olsa sosyete Şeyhi olurlar(!). Bakıyoruz habire öyle ortamlarda onlara yaranmak için, ulu orta fetva üretiyorlar(!).

Bakalım, acaba öylemi: Kur’an ve Sünnet Konusunda yüzlerce kitap yazılmış istiyen oralarda uzunuzun araştıra bilir… Biz çok kısa bir hülasa arzedelim. Yüce Mevlâ (c.c.): “O ne söylerse kendinden söylemez” buyuruyor. Hz. Aişe annemiz (r.a.): “Onun ahlakı kur’an-dı” buyuruyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Sözlerim Şeriat, Fiillerim Tarikat, Hallerim Hakikattır.” Ayrıca: “size iki şey bıraktım, eğer onlara sarılırsanız şaşırmasınız, doğru yolu mutlaka bulursunuz” buyuruyor.

Ylumuzu aydınlatmaları içinde yine şöyle buyuruyor: “Ashabım gökteki Yıldızlar gibidir, Her kim onlardan birine ulaşırsa cennete ulaşır” ve “Ömmetimin Âlimleri benim varislerimdir” buyuruyor. Bu Hakikat Güneş gibi ortada iken hala aymazlığa düşmek, asla akıl kârı değildir! Bize düşen hayatımızı Kur’an-ın Işığında, sünnetin nurlarıyla bezeyip onunla süslenmek ve böylece “Sibğetullâh” Allâh-ın boyasiyla boyanmaktır.

Bu hakikatlarla âmel edenler… Dünyada da Ahrette de Allâh-ın (cc) Koruması altında onun mârifet bahçelerinde serbesçe dolaşırlar her dalın serinliğini, her meyvenin tadını, bütün çiçeklerin ve güllerin kokusunu doyasıya yaşarlar… O rayıhalarla yaşayarak yine Ona ulaşırlar. Allâh’u âlem.

Candan Canana

Cane; O, candan başka olmaz candan

Bir can ki: Mevlam yaratmış nurundan

Her cane, canan… O, can olur candan

Kalbi eşsiz sevgiyle, dolup taşan

Can istersen, başka cane ne gerek

Sev sünnetiyle, peşinden giderek

Bu sevgiden başka, bize ne gerek

Can aşkıyla, ufuklarda dönerek

Sen: Bir seversin, O, seni pir sever

Aşk ile seversen, ya o seni neyler

Ferdinden fevcine, bizi kucaklar

Bu aşktan habersiz, ya bu can neyler

O! Can sevmeye geldi, bize rahmet

Ona ümmet olmak, en büyük nimet

O, canı sevmek, canımıza minnet

Gelin: cane candan, edelim salât

Hacce-i kâinat efdalu selavat

Ve ekmelu-tehiyat:

Resulü Ahmet, Muhammed Mustafara Selevat

mahmutgazisimsek@hotmail.com

YORUMLAR