Neymiş efendim!
Sahâbe’nin (r.anhum) bir kısmı vakti zamanında buraya yani Adıyaman’a gelmişler. Öyle ticarete ne bileyim makam, mevki peşine de gelmemişler. Ula bir adam ticaret yoksa makam, mevki yoksa bu çağda babasına bile selam vermez. Sahâbe’nin (r.anhum) derdi neymiş ki teee 1900 km uzaktan gelmişler diyesi var insanın. Sözüm ona Adıyaman’a iman şerbetini sunmaya gelmişler.
Hele şu tarihi uyduranların yalanlarına bak hele!
Hatta yetmemiş, içlerinden ifk hadisesinde adı geçen Safvân b. Mu’attal (ra) da burada şehit düşmüş. Üstelik Safvân b. Mu’attal (ra) öyle hemen gelir gelmez ayağının tozuyla şehit de düşmemiş, yıllar yılı Adıyaman’da kalmış, iman tohumunu ektiği yerde fidanlarının bekçiliğini yapmış, yetmemiş bahçıvanlığını yapmış, büyütmüş, kökleştirmiş de öylece şehit düşmüş. Kaç lira maaş ile bu işi yapmış diye soruyorsun güya hiç para da almamış. Allah’ın dinine yardım ücretle olmazmış.
Allah aşkına akıl var mantık var! Hiç olacak şey mi bu!
Sen kalk 1900 km uzaklıktan, (dikkatini çekerim 190 km demedim. 190 km Adıyaman’dan Elazığ’a gidene kadar kat ettiğin yol Azizim,) çoluğu çocuğu, eşi, dostu, akrabayı, malı, mülkü bırak teee Adıyaman’lara hayvan sırtında çoğu zamanda yayan bir şekilde gel! Öyle uçaktı, VİP idi öyle şeyler de yok…
Ne için? İnsanlara imanı anlatmak için…
Mümkün değil Azizim! Gelmiş olamazlar, masal anlatıyorlar bize! İnsan oturur evinde namazını kılar, orucunu tutar, ışıklarda da iki bozuk parayı tutuşturdu mu fakirin eline cennet çantada keklik zaten. Şuradan şuraya biz camiye, namaza gitmiyoruz, bunlar diyorlar ki,” Efeniim! Sahâbe (r.anhum) buraya namazı anlatmaya gelmiş.” De gel de inan bu hikâyeye…
Şu, 1500 yıllık İslam müktesebatına uydurulmuş din diyenlere de gün doğdu tabii! Kullanır dururlar bunu artık. “Efeniiim, Kur’an’da ifk hadisesi geçiyor ama bakınız ifk hadisesinin mağdurlarının isimleri yok. Adıyaman’a geldikleri de yazmıyor. Kur’an’da yazmıyorsa babam olsa vallaha inanmam. Uydurup duruyorlar bu din tacirleri!” Dediklerini duyar gibiyim. Onlara da malzeme çıkacak kadar Adıyaman’da bir Sahâbe diye (şu Sahâbe ismini doğru kullanan da çok az hani. Ona da çok bozuluyorum Azizim. Sahâbe çoğul Sahâbi tekil isimdir. Nokta bitti.) Hikâye anlatılıyor anlayacağın Azizim.
Nasıl efeniim! Ne dedin, duyamadım? 8 kallavi kaynakta Safvân b. Mu’attal’ın (ra) burada şehit düştüğü mü yazıyor!
Şimdi ben bir defa kaynaklara itibar eden, tarihe saygılı bir insanım. Bu dediğine inanırım amma öyle beleşe geldiklerine, yok iman yok cihad aşkına geldiklerine inanmam, külliyen inanmam!
Neden mi?
Bir defa öyle iman adına, cihad adına, yok efendim falan kişi ya da toplum da imanla tanışsın, namazla buluşsun, oruçla kuvvetlensin, zekâtla temizlensin diye gelmiş olsalardı bugün bu vazife bize de miras kaldı der hiç olmazsa biz de önce kendimize sonra etrafımıza bu derdi aşılar, canla başla biz de çabalardık. Ama biz ne yapıyoruz? Akıllıca (!) olanını yapıyoruz öyle değil mi!
Akıllıca bir iş olsaydı, dünyalık kazanç olsaydı vallaha biz daha alasını yapardık amma burada bahsedilen hikâyede akıllılık yok ki işini bilmemek var. Neyin iş bilmezliği mi? Neyin iş bilmezliği olacak bir defa insan kazanç elde etmeyecekse niye bu kadar zahmete girsin ki! Hele de Safvân b. Mu’attal (ra) gibi kendini niye öldürtsün ki! İşini bilmemek değil de nedir ki bu!
Sahâbe’ye (r.anhum) işlerini bilmiyorlar demek hadsizlik mi oldu diyorsun?
Söz benim değil ki! Hepimiz her fırsatta demiyor muyuz falan kişi şunca kişiye imanı anlatmak, namazı sevdirmek için malını harcamış, yetmemiş ömrünü harcamış, yetmemiş canını harcamış ne de işini bilmeyen bir adam!
Diyoruz işte!
O zaman demek ki Sahâbe’de işini bilmeyen insanlar olamaz. Dünyalık bir sürü iş varken onlarda bizim gibi işleri aşları ile uğraşmışlardır diye düşünüyorum.
Onlar olsa olsa Mekke-Medine hattında vakıflarını büyütmüşlerdir, liderlerini kutsamışlardır, peygamberin soyundan geliyoruz, suyundan içmişiz diye makamlarına makam katmışlardır. Yani dine hizmet (!) etmişlerdir.
İlla da geldiler diyorsanız onların burada başka işleri olmalı, o yüzden gelmişlerdir diye düşünüyorum. Belki ticaret, belki ziyaret bilemem onu. Onun için ben inanmam Azizim vallaha inanmam.
Nasıl efeniim! Ne dedin, yapmışlar mı diyorsun? Azizim! Amma inatçı çıktın sen de! Dediğim dedik çaldığım düdük seninkisi de!
Gerçekten iman adına, cihad adına, yok efendim falan kişi ya da toplum da imanla tanışsın, namazla buluşsun, oruçla kuvvetlensin, zekâtla temizlensin diye mi gelmişler yani!
Eee dilim varmıyor ama yani onlarda mı işlerini bilmeyen insanlar mıymış, weeyy!
Kızma Hacı abi niye kızıyorsun ki sen demedin mi demin, “Malını, ömrünü insanlığın imanı için harcayan adam işini bilmeyen adamdır. Gitsin kendine yatlar, katlar alsın, ne diye uğraşır milletin ağzı kokusu ile. Kılsın beşi kurtarsın başı!” diye.
Eee ne diye kızıyorsun bana o vakit?
Sen söylüyorsun diye ben de herhalde Hacı abinin bir bildiği vardır deyip bol keseden konuşuyorum. Öyle ya memleket de değişmez kuraldır, büyüklerin mutlaka bir bildiği vardır, takıl peşine yakıl boşuna!
Bir dakka bir dakkaa! Sen ciddisin galiba! Yoksaaam!..
Şimdi Sahâbe (r.anhum) buraya menfaat için değil de ahiretimizi kurtarmak adına merhamet için gelmişse, mukavele peşine değil de muhabbetin demine takılmışsa eee biz niye bu işe işini bilmezlerin işi diyor öyle bakıyoruz, ne halt ediyoruz o vakit?
Öpüp başımıza koyacağımıza, yollarına kurban olacağımıza, herkesten her şeyden önce onları tanıyacağımıza biz ne yapıyoruz o vakit?
Gerçekten Safvân b. Mu’attal ve diğer Sahâbi efendilerimiz (r.anhum) bizim imanımız için serden, yardan geçip buralara geldiyse biz niye Onların davasını, derdini bilmez, arkalarından yürümez, onların yaptığı bu işe işini bilmezlerin işi diye bakar öyle niteleriz o vakit?
Gerçekten Onlar (r.anhum) buradaysa biz neredeyiz o vakit?
Neden Safvân b. Mu’attal (ra) adına kurduğumuz külliye 12 yılı aşkın bir süredir tam manasıyla faaliyete geçemedi? Madem O (ra) buraya yatlar, katlar için gelmediyse bize ne dert düşmüş ki 12 yıldır O’na atfettiğimiz külliyeyi hala faal olarak istifadeye sunamadık.
Neden O’nu (ra) anlatması gereken kurumlarımız sitelerinde küçük bir yatır diye O’ndan (ra) kayıt geçerler?
Neden STK’larımız O’nun ismini öne çıkaracaklarına kendilerini öne çıkarırlar? O’na davet edeceklerine kendilerine davet ederler?
Aklımda deli sorular…
Ama bir tanesi var ki seni bilmem azizim ama benim aklımı başımdan alıyor…
Onlar asıl iş olan İslam davasını en iyi şekilde biliyor ve yaşıyor idiyse biz hangi işi bilenlerden, hangi yaşamı yaşayanlardanız?
Haa! Ne dersin Azizim…
huseyinalitamer@gmail.com