Türkiye’de asgari ücret belirleme işlemi yasa gereği, işçi, işveren ve hükümetten beşer temsilci olmak üzere 15 kişiden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirlenmektedir. Bu komisyon, her yılın Aralık ayında yeni asgari ücreti belirlemek için toplanır. Bu yılda yapılan toplantının sonucunda, 24 Aralık 2024 akşamı asgari ücreti 17.002 TL’den 22.104 TL olarak yükseldiğini belirttiler. Fakat kimsenin beklediği bir artış değildi. Beklenin çok çok altında bir artış olmuştu. Zaten halkın ekonomisi Covid-19 salgınından beri gerilemekte olup, günden güne kötüye gitmektedir. Bu yapılan asgari ücret zammıyla da daha kötüye gideceği görünmektedir.
Siyasetçiler meydanlarda sürekli olarak Türkiye ekonomisinin iyi olduğunu belirtirler. Milliyetçi ve hamaset söylemlerle seçmeni kendi yanında tutmaya çalışırlar. Oysa seçmen duygularla hareket etmemesi gerekir. Seçmen ailesi ve kendisinin refah düzeyine, kazanımlarına, iktidarın kendisine kattığı değere bakması gerekir. Oysa Türkiye’de parti tutmak takım tutmaya benziyor. Söz konusu siyaset halk için var, Türkiye’de tam tersi insanlar, siyaset için vardır. Kişiler partilere oy verirken menfaatlerini göz önünde tutmaları gerekir. Toplumlar siyasilere belli dönem yetki verir. Eğer bu yetki iyi kullanılmazsa yeni dönmede başka birisine yetki verir ve bu döngü sürekli olarak böyle gider. Oysa Türkiye’de siyaset tarafgirlik olduğu için kişilerin değil siyasi partinin ve liderin menfaat önemlidir.
Gel gelelim bizim asgari ücret meselesine, hükümet bozulmuş olan veya raydan çıkan ekonomik krizin faturasını gelir yönüyle en zayıf olan asgari ücretlilerden çıkarmaya çalışıyor. Peki bu ekonominin düzelmesini sağlar mı? Hayır. Sorun asgari ücret maaşı, emekli maaşları ve memur maaşları değildir. Sorun bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde savurganlık ve israfın üst tabakalarda yapılması, buna “dur” diyecek kimselerin olmaması, hatta israfa devam edilmesidir. Bu israflar başta yüksek faiz maliyeti, yüksek kamusal maliyetler, adam kayırmacılığın ve kendi alt tabanını oluşturma adına kamunun istihdam alanı olarak görülmesi, sınavsız atamalar, personel alımlarında liyakatin ve ehliyetin göz önünde bulundurulmaması, kişiye veya firmaya özgü plansız yatırım kararları, yüksek ödemeli ihale edilen kamu özel işbirliği projeleri ve ödeme garantileri, kişi veya şirkete özel istisna, vergi afları ve indirimleri, planlı ve verimliliğe dayanmayan teşvik plan ve projeleri, sürekli olarak değişen ihale kanunları ve şeffaflıktan uzak ihale sistemi, kişi ve firmaya göre kamunun ilan ve reklam harcamaları daha nicesi sayılabilir. Böyle harcamalar olduğu müddetçe ekonomi düzelmez. Düzelmediği gibide bu oluşan ekonomik krizin faturası asgari ücretlilerden, memurlardan, emeklilerin maaşından kesintiler veya maaş zammını az yaparak temin edilmeye çalışılır.
Diğer bir konumuz ise durdurulamayan enflasyon ortamında, düşük asgari ücret ile birlikte fakirler daha fakir, zenginler ise daha zengin bir hale gelir. Enflasyon ortamında toplum içinde derinlemesine ayrışma meydana ortaya çıkar. Başta gelir dağılımında meydana gelen eşitsizlikler, toplumda huzursuzluklar meydana getirir. Söz konusu bu ortamda karşılıklı ticari işlemlerde bulunan bireylerin ve firmaların güvensiz bir ortam oluşturur. Bu ortamda toplum geçmişe dayalı dayalı olarak var olan dayanışma kültürünün zayıflamasına ve ahlaki değerlerin yozlaşmasına neden olur. Bu yönüyle enflasyon, sadece ekonomik bir sorun olarak görmemek gerekir. Toplumu ahlaki yönden sarsan etik değerlerin bozulmasına neden olan bir olgudur. Kişilerin geleceğe yönelik beklenti ve hayat mücadele azmini kırmakta olup, insanları ümitsizlik ve karamsarlığa sevk etmektedir. Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde: hırsızlık, boşanmalar, dolandırıcılık, gasp, cinayet ve fuhuşlarda artış göstermektedir. Tüm bu nedenlerden dolayı enflasyonu durdurmak yalnızca ekonomik bir mesele olarak değil, aynı zamanda toplumsal ahlakın korunması açısından da hayati değer taşımaktadır.
Sonuç olarak Türkiye yıllardır enflasyonla mücadele politikaları belirlenerek mücadele edilmeye çalışılıyor; fakat bir türlü kontrol altına alınamıyor. Belirli dönemlerde kontrol altına alınmış gibi gözükse de uzun vadede enflasyon patlak vermiştir. Bunun temel nedeni hükümetlerin uyguladığı iktisat politikalarının yanlış olmasından değil, ülkenin yerine oturmayan bir demokrasi sisteminin olması, aynı şekilde hukukun üstünlüğü değil üstünlerin hukukunun olması, hesap verilebilirliğin olmaması, şeffaf olmaması, vb. tüm bunlar enflasyonla mücadeleyi sekteye uğramakta, böylece ülkede fakirleşme meydana gelmekte olup, alım gücü düşmektedir. Bugün gelinen noktada yine enflasyon hedeflemesi adı altında asgari ücretlinin maaşından telafi edilmekte olup, ekonomiyi düzeltmeye çalışılmaktadırlar. Yanlış yolda ilerlemektedirler. Rahmetli Süleyman Demirel’in bir sözü vardır “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur.” Git gide derinleşen bu ekonomi krizinde, hükümeti ne Halep ne de Şam ne de dini söylemler kurtarır.
ibrahimakkas_02@hotmail.com