Adıyaman Haber
HV
10 KASIM Pazartesi 02:06

Cahiliye Zihniyetinin Modern Yüzü

Sait Ali Ekinci
Sait Ali Ekinci
Giriş Tarihi : 04-11-2025 09:47

 

Cahiliye, sadece İslâm öncesi bir dönemi değil; Allah’ın ölçülerini bir kenara bırakıp, insanın kendi hevâsını, istek ve arzularını, ataların ve çoğunluğun doğrularını ölçü haline getirdiği her zamanı ifade eder. Ne yazık ki bugün biz, modern görünümlü kalıplar içinde eski bir hastalığın pençesindeyiz: Asabiyet yani kabilecilik yani ırkçılık yani mezhepçilik.

Kabile, soy, memleket, parti veya ideoloji sevgisi; iman kardeşliğinin önüne geçmiş durumda. Birinin “bizden” olması, ahlakının, adaletinin veya imanının sorgulanmamasına sebep oluyor. Oysa Allah Teâlâ buyuruyor:“Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” (Hucurât, 13)

Hak, Hukuk, Adalet ve Takvayı bir kenara bırakıp etnik kimliği, ideolojiyi, partiyi, cemiyeti ya da mezhebi üstünlük ölçüsü yapmak, İslâm kardeşliğini kemiren en tehlikeli virüstür.

Bugün ülkemizde birçok Müslüman, kimliğini İslam’ın ilkelerine göre değil; toplumun rüzgârına göre şekillendiriyor. Adalet, liyakat, kul hakkı, tevazu gibi İslâmî ilkeler; yerini çıkar ilişkilerine, “bizim adamcılığa” ve gösterişe bırakmış durumda. Dindarlık; hakkın, takvanın, vicdanın değil, şeklin, şablonun, sözde Müslüman olmanın parçasına indirgenmiş.

Namaz kılan ama ticaretinde hile yapan, Kur’an okuyan ama gıybetten sakınmayan, oruç tutan ama kibirden uzak durmayan bir Türk, bizim için Namazını kılan, ticaretini düzgün yapan, mütevazi bir Suriyeli, bir Afgandan daha muteber görülüyor. Bilal-i Habeşî’yi uzaktan hepimiz seviyoruz, bu gün bizimle birlikte yaşamaya gelseydi, geldiğine sevinir miydi acaba?

İslâm’ın inşa ettiği toplum, adaletin, merhametin ve kardeşliğin egemen olduğu bir toplum değil miydi? Bilali, Ammarı, Süheybi Ebu Cehilden, Ebu Süfyandan, Ebu Lehepten daha üstün görmemiş miydik, zamanında. Şimdi n’oldu bize? Hz. Peygamber’in “Irkçılığa çağıran bizden değildir, ırkçılık uğruna savaşan bizden değildir, ırkçılık üzerine ölen bizden değildir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 121) mesajını nereye koyacağız?

Müslüman, “bizden mi onlardan mı” diye değil, “haklı mı haksız mı” diye bakandır. Kendi ırkından, mahallesinden, memleketinden ya da cemaatinden olsa bile zalime “zalim” diyemeyen birinin imanında zaaf vardır. Çünkü adalet, sadece bizim için değil; karşı taraf için de gereklidir. “Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun, bu takvaya daha yakındır.” (Mâide 8) 

Kurtuluş; ırk, grup, ideoloji ya da gelenekte değil; tevhitte ve takvada saklıdır. Kendimizi “bizimkiler” ve “onlar” diye ayırmak yerine, Allah’ın huzurunda “mümin” olma şerefine yönelmeliyiz. İslâm, bizi kabile bağlarıyla değil, iman bağıyla birleştirir. Toplum olarak yeniden Kur’an’ın adalet, merhamet ve ihsan ilkelerine dönmedikçe, camilerimiz dolsa da gönüllerimiz boş kalacaktır. 

saitali_02@hotmail.com

YORUMLAR