Adıyaman Haber
HV
08 KASIM Cumartesi 13:09

Irkçılık, Milliyetçilik ve Ümmetçilik

Sait Ali Ekinci
Sait Ali Ekinci
Giriş Tarihi : 07-10-2025 13:33

Milliyetçilik, tarih sahnesine özellikle 1789 Fransız İhtilali sonrasında çıkan bir düşünce akımıdır. İhtilalin “hürriyet, eşitlik, kardeşlik” sloganları zamanla toplulukların kendi etnik kimlikleri etrafında birleşmelerine, bir nevi ırk merkezli birlik anlayışına dönüşmüştür. Böylece insanlık; din, akıl, ahlâk ve maneviyat ekseninden koparak, ırk, dil ve toprak temelli bir birlik arayışına sürüklenmiştir. I. Dünya savaşının galipleri olan İngiliz/Fransız ittifakı Osmanlı, Avusturya ve Almanya topraklarını ulu devletçiklerine ayırarak böl, parçala ve yönet politikasını uygulamıştır. Oysa İslam’ın öğrettiği kardeşlik; iman birliğine, takvaya ve insan olma ortak paydasına dayanır. Kur’an-ı Kerîm, insanların farklı kavimlere ayrılmasının bir üstünlük nedeni değil, tanışma vesilesi olduğunu bildirir: “Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyasınız. Allah katında en üstün olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” (Hucurât, 13) Ayet, ırk, soy, kavim veya millet üstünlüğünü değil, takvayı üstünlük ölçüsü olarak belirler. Milliyetçiliğin temelini oluşturan “biz” ve “öteki” ayrımı ise bu ilahî ölçüyle taban tabana zıttır. 
Milliyetçilik akıl, mantık ve empatiden uzak bir tutum olması yönüyle de eleştirilmektedir. Çünkü Milliyetçilik, insanı doğduğu toprakla, konuştuğu dille veya ait olduğu soyla değerli görür. Bu ise aklen de vicdanen de tutarsızdır. Çünkü insanın kendi iradesiyle seçmediği bir unsurdan dolayı övünmesi, ilahi adalet anlayışıyla da bağdaşmaz. Güç ve birlik açısından da milliyetçilik tutarsızlıktır. Örneğin Türklerin nüfusu 200-220 milyon civarındadır. Buna Türkçe konuşmayan Türklerin oranı da dahildir. Bu nüfusun Dünya nüfusuna oranı Yüzde iki buçuktur. Arapların nüfusu 450-500 milyon civarında (%5), Kürtlerin nüfusu 50 milyon (%0,5) civarındadır. Ama Müslümanların sayısı 2 milyara yaklaşmaktadır ki bu da Dünya nüfusunun yüzde yirmi beşine (%25) tekabül etmektedir. Türkçülük, Arapçılık, Kürtçülük ve diğer ulusalcı akımlar yüzünden İslam Birliği sağlanamamaktadır. Müslümanların bu ırkçı, ulusalcı duygulardan hadesten ve necasetten taharet edercesine kurtulması gerekmektedir.
Akıl, insanı yaratılış gayesini, ortak insani sorumluluklarını fark etmeye çağırır; ama milliyetçilik, bu aklı körleştirip “bizden olmayan”a karşı sevgiyi, merhameti ve empatiyi yok eder. Ne mutlu Türküm dediğiniz anda Türk olmayanları dışlamış olursunuz. Ama huzur ve mutluluğu İslam’da, takvada, Allaha yakınlaşmada ararsanız daha evrensel ilkeler ortaya koymuş olursunuz. K.Kerim’e göre “Mü’minler kurtuluşa ermiştir” (Mü’minun,1) Hz. Peygamber (s.a.s.) bu nedenle bu tür taassubu açıkça reddetmiştir: “Kavmiyetçilik (asabiyet) davasına kalkan bizden değildir.”(Ebû Dâvûd, Edeb, 112) “Kavmine zulüm üzere yardım eden bizden değildir.”(Buhârî, Megâzî, 67) Burada zikrettiğimiz ve daha bir çok hadis, milliyetçiliğin körleştirici ve ayrıştırıcı yönüne net bir uyarıdır. Zira Peygamber Efendimiz, asabiyet yani ırkçılık ve milliyet taassubunu, İslam’ın kardeşlik ruhunu zedeleyen bir fitne olarak nitelendirmiştir. 
Yüce dinimiz İslam, insanlığı tek bir beden gibi görür. Bir Müslümanın acısı diğerini sızlatmadıkça iman kemale ermez. Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurur: “Müminler bir vücut gibidir. Bir organ rahatsız olursa, diğer organlar da uykusuzluk ve ateşle ona katılır.”
(Buhârî, Edeb, 27)
İslam’ın hedefi, insanları bayraklar altında değil, iman çatısı altında birleştirmektir. Peygamberimiz ’in Veda Hutbesinde söylediği şu söz, milliyetçiliğin temelini çürütür niteliktedir:
“Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.”  (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/411)  Bu ifadeler, insanı ırk, renk, coğrafya gibi yüzeysel aidiyetlerden kurtarıp, iman kardeşliğiyle yücelmeye çağırır. Evrensel mesajlar içeren veda hutbesi kavim ve kabileciliği ayağının altına aldığını belirtmiştir. İman ve İslam iddiasında bulunan hiçbir Müslüman kavmi ve kabilesiyle övünemez. 
Peki Müslümanların herhangi bir siyasi örgütlenmesi ve düşünceleri olmayacak mı? Tabi ki olacak. Milliyetçiliğin doğurduğu çatışmalar, düşmanlıklar ve kibir duvarları, insanlığın ortak vicdanını felç etmiştir. Bunun panzehiri ümmet bilincidir. Ümmet bilinci, herkesi eşit bir kardeşlik halkasında gören, adalet ve merhamet temelli bir anlayıştır. Kur’an, bu bilinci şöyle pekiştirir: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki rahmete eresiniz.” (Hucurât, 49/10)
İslam’ın öngördüğü kardeşlik; ırkların, renklerin, dillerin değil, kalplerin ve niyetlerin birleşmesidir. Gerçek milliyetçilik, şu değil budur diyerek sürekli savunmaya geçenlerin de kabul etmesi gereken noktalar vardır. Evini, yuvasını, köyünü, şehrini ve dahi milletini sevmek iyi bir şeydir ama ölçüsü hak ve adaletten şaşmamaktır. Kendi milletini yüceltmek adına başka milletleri aşağılamak, İslam’ın merhamet ilkesini zedeler.
Ezcümle Milliyetçilik, Fransız İhtilali’nin akılcı görünümlü ama empatisiz bir ürünü olarak insanlığı ve Osmanlıyı bölmüştur. Yüzyıllarca beraber yaşayan milletlerin arasına yapay sınırlar örmüş, elverişli gördükleri işbirlikçilere bazı sınırları teslim etmiş ve bu sınırları kollayıp diğer komşularıyla savaştırmış, İslam’ın evrensel kardeşlik idealine zarar vermiştir.
İslam ise insanı yaratılıştan gelen onuruyla, takvayla, adaletle ve merhametle yüceltir. Gerçek birlik; bayrakların, dillerin, sınırların değil, kalplerin Allah’a yönelmesinde saklıdır.  “Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; ayrılığa düşmeyin.”
(Âl-i İmrân, 3/103) 
saitali_02@hotmail.com

YORUMLAR