Tarihteki olayların çoğu yaşandığı tarihte "manşetlik" haber özelliği taşıyorken günümüzde etkisini yitirerek yazı sanatı kapsamında hikâye, masal, roman, şiir, destan, senaryo veya fıkraya dönüşmüşlerdir. Mesela;
Dün
Nuh Tufanı'yla ilgili konuşanlar tufanın oluş sebebi de dahil tümünü masal tadında anlatırlar. Halbuki günlerce süren tufan yağmurlarının milyonda birini bile yaşamaktan Allah'a sığınırız. Bizim gayet rahat ifadelerle bahsettiğimiz yağmur olayın yaşandığı zaman diliminde hayallere sığmayacak derecede sert, yoğun ve korkunçmuş... Keza Hitler öncülüğündeki Naziler günümüzün en çok izlenen filmlerinin artistleri haline gelmiş...
Bugün
Biz görebilir miyiz bilemem ama günümüzdeki birçok ülke, o ülkenin yöneticileri, iş insanları ve hatta bilim insanları da bir zaman sonra film figürüne dönüşecektir. İsrail gibi, İsrail'e zemin hazırlayan Amerika gibi, onların projesinden menfaat uman İngiltere gibi, onların uyguladığı projeye karşılık kendince proje uygulayan Rusya ve Çin gibi, onların projesinden etkilenmemek için fırsat buldukça hamle yapan İran gibi, onları durdurmaya çalışan Yemen gibi...
Yarın
Ve elbet o yarın da birilerinin bugünü, birilerinin de geçmişi olacak, kıyamete kadar.
İşte o yarınları yaşayanlar bizi konuşacak, izleyecek, okuyacak.
Korkuyorum ki yarınlarda bizle ilgili konuşma, izleme veya okuma etkinliği yapanlar sonuç kısmına "yazık etmişler", " yazık olmuş" ifadelerini kullanacak.
Yazık,
Çünkü bugün, dünün hakim güçlerinin o günkü gerekçeleri kadar mantıklı gerekçeden yoksun bir güruhtan bahsediyoruz...
Adamlar almış eline en iyi silahlarını, kuşanmışlar zırhlarını, sıkmışlar yumruklarını ve gözlerini karartmışlar... Dertleri ise kendilerinin ve nesillerinin ihtiyacı olan verimli toprak ya da yuvalarını kuşatan surları korumakmış.
Peki bugün, İsrail'in, onu destekleyen Amerika'nın veya onlardan menfaat uman diğerlerinin derdi ne? Petrol diyemeyiz, petrole alternatif keşifler yapılmış zaten, petrol olmadan da yaşamak mümkünken gerekçe petrol olamaz. Kendilerini korumak ise asla gerekçe değil, zira onların yaşamına müdahale eden kimse yok, hiç olmamış, "müdahale ediyor" dedikleri ise ya kendileri tarafından üretilmiş sahte düşman veya kendilerinin projesinden zarar gördüğü için kendini savunan mağdurlardan ibaret.
Yarınki nesilin sonuçla ilgili dipnotu "onlar kendi ürettikleri düşmanlarıyla savaşan zavallılarmış" olacak, bu dönemle ilgili tanımları ne olur bilemem ama bu dönemi "saçmalıklar çağı" diye adlandıracaklar.
Biz, yani bugünü yaşayanlar kendimizi geçmişe göre en zeki ve ilerlemiş sanıyoruz ama korkarım ki yarınlarda bir karşılaştırma yapıldığında taş devrinden de geri insanlar olarak anılacağız... Çünkü ne zalimimiz zulmünde haklı ne mazlumunuz savunmasında kararlı. Zalimler "mış"la biten gerekçelerle kan kusarken, mazlumlar "mış"la biten savunma yapıyor...
Yarının kütüphanelerinde "Saçmalıklar Çağı Eserleri" bölümünde yer almak istemiyorsak bu saçmalıklardan vazgeçmemiz gerek.
"Neden ifadelerinde bizli cümleler kuruyorsun" demeden önce empati yaparak kendinizi yarınki neslin yerine koyun.
En fakirimizden en zenginimize, hangimiz gerçekten var olan bir gerekçeyle ekonomik kaostaki rolünü haklı gösterebilir? Bu ekonomik savaşın kaynağı kimin projesi ise de ve biz hangi tarafta olsak da yani zalimlerin veya mazlumların yanında olsak da günün sonunda saçmalamış oluyor muyuz. Yoksa en ücra mezrada yaşayan herhangi bir insanın döviz dalgalanmasıyla ne alakası var ki bahçesindeki soğana zam yapıp duruyor? Ya da üç-beş haneli köyün muhtar adayının Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ne alakası olur ki, muhtar olabilmek için iktidar ya da muhalefet partisiyle işbirliğine giriyor? Ya da bu yazıda da görüldüğü gibi İsrail'in Gazze zulmüyle soğan fiyatının ne alakası var?
Falan.